1 Eylül 2008 Pazartesi

mevla

gel dedi sultanımız..

gün doğmadan.. henüz etraf karanlık iken düştük yollara.. sona varıp varamayacağımızın belirsizliği üzerine konuştuk önce.. her yolcu içerisinde bir garip hüzün yükü ile başladı yürümeye.. ayaklarımız yalın ve erzağamızda bir yudum hasret vardı.. onca büyük boranlar ve afetlerin üzerine yürüdük.. bir çağrıya cevaben başlayan yolculuk binlerce çağrı ile saptı yolundan.. gel diyordu oysa sultanımız.. gel.. nicelerinin bitiremediği yolun menziline gel.. menzil her adımda nasıl oldu anlamadık binlerce adım uzaklaştı.. ışık bizden yüz çevirip karanlıklar ardına saklandı.. gel diyordu oysa sultanımız.. gel.. yalın ayak bir "sen" gel.. yürüdük.. binlerce yıllık ömrümüzde bir bildik yaşamakla yürümeyi.. çağrı sonsuz ve ulu idi.. kulaklarımız duymaz gözlerimiz görmez oldu. gel diyor idi sultanımız çok uzaklardan.. ne olursa olsun bana gel.. canımız yandı canlarımız alındı.. arkasına dönüp bakan olmadı "elhamdülillah".. gel diyor idi çünkü sultanımız.. gel.. başka başka aşklar yanaştı nefsimize.. başka başka keyifler.. binbir çilenin ödül olarak bize sunulduğu yolun sonunda idi oysa O.. durmadık aldanmadık.. yürüdük ha yürüdük.. çok ağladık çok öldük.. elbet azaldık, zaman ile azaldık.. ama gel diyordu.. acelesi olan zaman mıydı yoksa eceli olan mı koşuyordu ölüme bilemiyorduk, ama azalıyorduk işte.. bin yıllar geçti yola çıkalı.. biz birkaç garip ruh.. şimdi son kez verdik ciğerlerimizin nemli havasını dışarı.. elbet hayat sonlu bir olay.. elbet ömür baki.. ama işte.. sonsuzluk için değil.. senin için geldik.. cennet bahçeler isteyenlerin olsun.. biz cehenneminden kor almaya geldik.. gel demen yetti.. gel demen kafi.. farkeder mi çıkan sonlar hayra veya şerre.. "gel" dedin sultanımız geldik işte..

Hiç yorum yok: