1 Eylül 2008 Pazartesi
HAYAT
kıvrak kalçalı bir sonbahar yalnızlığında eminönünden sirkeciye doğru yürüyordu.. yağmurun hoyrat bir gecesinden, burunlara sokulmak istenen bir yosun kokusu vardı sadece yolunun üzerinde.. henüz dükkanlar kepenk açmamıştı ve bir yerlere geç kalması gerekenler, henüz yataklarının huzurunu yalın bırakamamışlardı.. yürüyordu.. gecelik bir iş için çıktığı ve sadece cebi dolgunların girebildiği, ev denen dört oda çile hanesine.. önümüzdeki hafta doğumgünüydü.. kutlama beklentisi tabikide yoktu.. ama yine de düşünmesi için yeterliydi, bu yeni bir senenin kapısına dayanmış olduğu gerçeği.. düşünüyordu.. o ve yürüdüğü yol ve burnuna gelen yosun kokusu.. belki onlar da kendinden bile habersiz aynı şeyi düşünüyorlardı.. daha onaltısında ilk tecavüzüne uğramıştı.. büyük şehirde değil trakyanın güzide köylerinden birinde.. çocukluğunu bir elma bahçesindeki dallardan birine takıvermişti.. köy yerinde kendini savunma namına yapabileceği tek şey "ölüm" olduğu için bir başka ölümvari sona kaçmaya kaptırdı kendini.. umutlarıda kızlığı gibi bir kan pıhtısıyla birlikte köyünün o elma ağacında asılı kalmıştı oysa.. umutsuz ve beş parasız düştüğü en büyük ve en yakın şehrin asfalt insafsızlıkalrında çok yardım eliyle karşılaştı.. sağolsun bütün testis sahibi canlılar kendisinin etinden parça aldıkça ona daha iyi davranıyorlardı.. ve küçük yaşının düşüncesizliğiyle hoşuna giden bu allah vergisi kolaylık önce onurunu sonra yavaş yavaş insanlığının bir kısmını koparıp aldı.. yürüyordu işte.. kadere bir şeyler yüklemenin ikiyüzlülük olduğunun o da farkındaydı.. ama suçlayacak kadar büyük bir tanrıya sahip değildi.. inceden bir sövdü kaderine.. dizleri sızlıyordu.. yorgunluğu kasıklarından diz kapaklarına inmeye başlamıştı.. o geceki sahibinin onu kokainle beslemesi ve biraz da paf küf sendromunun ardıdnan etin tadına varması çok sürmemişti.. sonra komidin üstü dolar sahnesinin ardından yollara düşmüştü yine.. yorgundu.. her ırzına geçilen kadın kadar yorgundu.. bunu parayla yapması yorgunluğundan bir şeyler götürmüyordu.. yürüyordu.. hayaller şu an çağırsa gelemiyecek kadar çürümüş bir elma ağacının dallarında kalmıştı.. dalgınlığı ve mutsuzluğu içinde farkedemedi... bedenleri farketmemeye kendini alıştıralı o kadar uzun zaman olmuştu ki.. içinde veya dışında.. hiç bir et parçası artık o kadar da ilgisini çekmiyordu.. oysa o da kadındı ve o da aşık olmuştu.. parası çıkışmadı diye satıcısı izin vermemişti sevgilisiyle görüşmesine ya.. olsundu.. çocuk, mesleğinden habersiz vurulmuştu.. onun da gidişiyle beden denen olgudan iyice soğumuştu.. belkide sadece uykusuzdu.. farkedemedi işte.. karşıdan gelen kendinden 10 santim daha uzun bir testis sahibine hızlıca çarptı.. gençten delikanlı.. önce yüzüne baktı.. sonra sigarasından bir nefes alıp bıraktığı yerden tendon hareketlerine devam etti.. bir de içinden yeni aldığı 100 liralık spor ayakkabılarını çamur yapan hatuna inceden sövdü.. - OROSPU...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder