16 Ocak 2010 Cumartesi

minik

sıkıntılı ve bol buhranlı dönemleri aşmak çabasındayım aslında.. ne kadar fazla dostum olmadığını tam olarak anlamaktayım.. mesela dağın başında ayaz bir gecede pek çok kişi aklıma gelsede pek az kişinin aklına düşmem hayret edici bir mevzuu.. lakin kabahatin bende olduğunun farkındayım.. aslında.. belkide tek sıkıntım hapsedildiğim bu coğrafyada kadınım olamdan yaşatılma çabam.. çok fazşla dayanabilme gücüm olduğunu sanmıyorum açıkçası.. allah dağına göre kar verirmiş derler ya... dedikeri gibi.. kısa süreceğinden tek tesellim ve beni orada bir bekleyenim olduğunu bilmenin verdiği güven duygusundan bütün tahammüllerim.. yoksa çekilecek dert değil.. neyse.. uzak kalan kendi öz coğrafyamda olan veya olmakta olabilecek olan depremlerden bihaber buralarda yaşamaktayım... bana verileni yiyip yapmamı emredileni yapmaktayım.. mükelle olduğum bu.. birde hasret.. ki kumanya yanında mutlaka azık olarak bir iki ısırık tatmaktayım.. şu an ve sonrasında ve belki güneşin çekilip saçma gri bir havanın hakim olacağı o gri topraklarda her yerde var olkan tek şey özlem.. ayrılık ve kauşmak ateşinin yavaş yavaş ciğerleri yakan dumanı.. bu cephede başka değişiklik yok açıkçası...
genel konuşmadan bir nebze sıyrılıp sadece öze sana dönerek bir iki kelam etmek gerekirse sevdiğim.. sensiz pek tadı tuzu yok alınan nefesin yada kısa süreli aralıklarda çiğerime çektiğim nikotinin.. bakımsız huysuz aksi bir adam oldum çıktım burda.. çevre iller halimden rahatsız.. takmıyorum hakkımda yapılan yorumları.. silah altına alınmış bir türk insanı olarak.. pek takmamam emrediliyor üstlerim tarafından.. ancak işte aşk ve sevgi ve içimde sana karşı her daim büyüttüğüm bu ilişki.. emre itaatsizlik tecrübelerine hazırlıklı.. seviyorum mantığının o halde neden sevdiğimden ayrı kalmak zorundayım natıksızlığını yaşıyorum.. seni çok seviyorum.. birde.. hani nasıl anlatsam.. küçük minik anasınıfı çocuklarının annesini özlediği gibi seni özlüyorum.. biraz burnum tiriyor.. ama ağlamıyorum..

arşiv

ankaranın her daim nefret ettiğim griliğine ben de karıştım efendim.. asker olarak doğmadığım bir gerçek olsa da asker olarak maalesef bu sisli puslu kente mahkum durumdayım.. olması gereken herşey yolunda aslında.. ama aklım içinden deniz geçem şehirde ki içerisinde hayatımın dier yarısını barındırmakta.. kendisi şu sıralar zorlu bir dönemde.. yanına salmıyorlar.. izin istemeye yüzüm yok.. benden kaynaklanan binbir cefayı sevdiğim kadın sırtlanmakta.. elim ayağım yüreğim.. içimin en tenhaları sevdiğim.. oynsa ne çok isterdin ellerinden sıcağımla soğuğunu yenebilmeyi.. dediğim gibi.. ankara.. saçma sapan bir soğuğun hüküm sürdüğü olmasa da olur bir kent.. ben burda ne bekliyorum.. bilemiyorum.. yarın senin için büyük gün.. ki dediğim gibi.. ne kadar çok olmam gerekli yanında.. darlanıyorum.. darlandıkça daha da boğmaya başlıyo bu şehir.. kıçımı yırtsam deniz bilmem kaç yüz kilometre uzakta.. sana ihtiyacım var.. senin bana olduğundan belki şu an daha da fazla..

14 Eylül 2009 Pazartesi

portakal

yatağa sığmaz oldu artık düşlerim.. havalar inceden soğuk. kemiklerimin en sana hasret kalan kısımalrı sızlamakta.. haberin var.. olmasa daha az koyardı adama.. her sabah üşüyerek uyanmak adetten oldu.. kapı pencere açık yatıyorum çatı katına sıkıştırılmış dört duvar dünyamda.. sen bir kaç kilometre uzağımda.. aynı şekilde ama belki sadece farkındalığıbn biraz eksikliğiyle benzer düşleri görüyorsun benimle.. ellerim kırışmaya başladı.. soğuğun işlemediği tek yer şakağımda peydah olan beyazlar.. zamanada kabahat bulmanın çiğliğini yaşamayıruz ikimizde.. o kadar heves edilen duygu vardki hayatta.. geç kalmamız şu dakikada tak ediyor kafamıza.. senin kapattığın yaralarım senden uzak kaldıkça hava ile temas etmekte ve her ruh gibi hava aldıkça son kullanma tarihi biraz daha öne çekilmekte.. yalın halde çarşafa dolaşmış fiileri yaşamaktan bıktım sanırım henüz 26 yaşımda.. ellerim kırışıyor anlatamıyorum insanlara.. ellerim ki dilmin çeviremediklerini anlatabilen. en çok övündüğüm ve ince iş erbabı ve belki teninin sıcaklığı anlam ve mana içeren her nesnenin temas sahibi ellerim kırışmakta.. üstelik sen dahil kimse bunun farkında olmamakta.. zamana suç atmak anlamsız ama zaman mutluluğu menzile koyunca nedense uzamankat.. yaz saati utgulamasına geçemedi umutların güneş aldığı coğrafya.. daha fazla cabala daha fazla uğraş. yoruldum demiyorun haşa.. ama artık zamanlardan içinde sadece bizim olduğumuz anlar coğalsa..

soldan say

içimden geldiğince.. uzun süredir dökülmüyor baharımın yaprakları çok sevdiğim toprağıma.. ki toprak olacağımdan sonunda bir içsel sevgi kendi kendime beslediğim.. yapraklarım buluşmalı mutlaka toprağımla.. sıkıntılı zamanları atlatmak daha büyük sıkıntıların doğmiyacağı anlamına gelmemekte tabikide.. oysa sıkıntısız bir dünyanın monotonluğu sanırım sadece bazı arsız liberallere maledilmekte.. ne pembeyi severim ne temsi ettiği mutluluk hissini.. ama bu aralar en çok pembe yakışmakta baktığım coğraftyaya.. kimsenin kendinden başka bir derdi kalamdığı sakin bir kalabalığın içinden bir başka kalabalığın içine gitmek için beklemekteyim.. her şey planlandığı gibi adım adım ilerlemekte.. adımlarım şaşmasın diye başımda binlerce dost ve müttifik sayılabielcek askeri manga mensubu dikilmekte.. ellerim kireçlenmiş.. yazmayı unuttururu bu havalar adama.. yataktan çıkasım yok ki yatağımda yatmadığım aşikar.. insanların birbirleriyle kaynaşamadığı enteresan bir dünyanın anlamsızlığını anlamaya çabalamıyorum mesela artık.. benim olmayan ve benimlle ilişkisi olmayan her beden et parçası sayıldığından etin geçmişi önemini yitiriyo tabağımda.. ki kanı iyice akıtıldıktan sonra hepsi aynı yerde öğütülmekte.. hayat.. neresinde kaldığımı ve neresinden yeniden başliyacağımı kestirmeye çabalıyorum dediğim gibi. çabalamalarım sonuç vermiyor baştada söylediğim yaprak toprakla buluşmadı hala.. ki sonbaharla birlikte gelecek kalabalıklaşmalar gözümü korkutmakta.. sıkıntısız bir dünya bekleyen godoştur açık konuşmaktayım ama başıma gelecekelrden de fazlasıyla kaygılanmaktayım.. huzurlu bir gen havuzundan huzursuz bir genetik hataya akmak üzereyim.. üstlerim ve astlarıma karman çorman bir apolet ilişkisi yaşamak için adım adım ilerlemekteyim hatta.. kabuslar görmekten sıkıldım kabuslar görmemem gereken bir dönemde.. şimdi biraz hamlık atmak için yeniden davranıyorum kağıt kaleme.. kusmak en iyisidir geçişrmek için bu mide kramplarını..

28 Temmuz 2009 Salı

Nefes

"kapıyı aç"
bir kadın arka odadan çıktı ve üzerindeki örtüyle tuvalete geçti.. sanırım ünlü bir hayat kadını olabilir.. yüzünü tanıdığıma yemin edebilirim..
"yapamam"
"kapıyı açmalısın"
tuvaletten su sesiyle birlikte ünlü hayat kadının duru sesi de gelmeye başladı.. söylediği şarkıyı sadece benim bildiğimi sanıyordum.. yada şarkı değişip ritimsiz bir şekle dönüştü.. her ritimsiz şey gibi tanıdık gelmiş olma olasılığı da var.
"sonunun farkındasın.. buna karşı koyabilecek kadar çok değiliz.. bunu yapmicam"
"sana kapıyı açman için son bir şans daha veriyorum kapıyı aç"
kadının sesi kesildi.. merak ettiğimi sanmıyorum.. tuvaletin sidik sarısı mermerlerinden kayıp düşme olasılığını düşündüm bir an..
"emin misin"
"kapıyı aç"
"bu durumdan paçayı kurtarabileceğimize emin değilim. en azından kendim için bunu söyleyebilirim.. bu kapıyı açmam sonum demek.. anlamıyomusun.. biraz olsun meseleye benim açımdan bakabilir msiin"
"kapıyı açman konusunda ısararcıyım.. çıkabilecek her sorunu çözebileceğimden eminim. hem yeteri kadar varız."
dinlemeyeceğim soruların cevapları kulağımda yankılanıyor.. sanırım ateşim çıktı.. sinirlenemiyprum.. ama nedensiz yere sesimi yükseltiyorum.. perdeyi sıkıca kapadığıma eminim ama içeri saçma sapan, nereden geldiğini bilmediğim güneş ışıkları sızıyor.. güneşe olan sinirim geçmeyecek.. biliyorum..
"yokuz.. hiç olamdık.. sadece ikimiz onlara kafa tutamayız.."
"bizi onlardan koruyan tek şeyin bu aptal kapı olduğunu mu düşünüyosun?"
miğdem bulanıyor.. sanırım beni hasta etmek için içtiğim bişeye saçma sapan ilaçlar kattılar.. kendimi savunmalıyım ama ellerim karıncalanıyor.. ellerim sanki benim değilmiş gibi..
"en azından biz içerideyiz ve onlar dışarıda"
"hayır aptal anlamadığın nokta işte bu.. biz herşeyin dışındayız.. dünya tarihinde topluluk için çizilmiş hiçbir resme dahil olamayan aptallardanız"
ellerim.. renkleri tuhaflaşıyor.. ellerimin ilerlediği noktada tuvaletin kapısını aralıyorum.. ellerim hiçbir ölü kadın bedenine dokunamıor.. tuvaletin yerleri hala sidik sarısı.. arkamı dönüyorum..
"asıl sen aptalsın.. içimizde aptal olan bir tek sensin.. baban annen ve onların ataları da aptal.. yaşamanız ve hatta günümüze kadar ulaşmanız bile anlamsız.."
"yalnızlık beynini kemirmiş senin.. saçma kararların artık saçma hareketlerine dönüşmeye başlamış.. şu lanet kapıyı aç.. hepimiz için en iyisi bu.."
sesin sahibini çok iyi tanıyorum.. ama odanın içerisidne o kadar çok yer değiştiriyorki.. şu an nerede olduğunu sadece tahmin edebiliyorum..
"sen aç o zaman.. bana emirler verip durma.. hiçbirimizin gitmek veya onlara teslim olmak gibi bir düşüncesi yok.. sadece sen.. gitmek istiyosan onları içeri sokmadan başka bir yol bul.. ve defol git hayatımızdan.."
"sen olamdan bunu yapamicağımızı biliyorsun.. yalnız hareket edemiyecek kadar kendine bağladın bizi unuttun mu beyinsiz.."
"bu yüzden benim dediklerim olucak.. bu yüzden bu gün bu oadan kimse çıkmiyacak.."
"sadakatn sadece kendine beyinsiz.. sadece kendini düşünüyorsun.. aptal duvarların içine bizi hapsettin.. ve sayende artık o duvarlardan bir farkımız kalmadı.."
duvarlara bakıyorum.. dediği gibi.. duvarlarda binlerce poster.. insan yüzleri ve hatıraların canlanabileceği küçük delikler var.. insanlar.. odanın içinde konuşmayan sessizce duran bir sürü insan.. sadece izin verdiklerim konuşabilir.. sadece benim izin verdiklerim..
"düşüncelerini duyabiliyorum.. düşüncelerin.. o kadar zamandır fiziksel olarak yanındayım ki.. artık ruhumu emmiş gibisin.. oysa hayatı ben dah farklı yaşayabilirdim.. bana hiç izin vermedin.. sadece senin diledikelrini.. sadece senin paranoyalarını yaşadık.."
"gitmekte özgürsün.. dediğim gibi.. içeriye kimsenin girmeyeceğinden emin olduğum bi zamanda çıkabilirsin.."
"anlamıyosun değil mi? anlamak işine gelmiyo.."
"belkide.."
odanın bu kadar geniş olduğunu farketmemiştim.. oysa 8 aydır burdayız.. 8 aydır bunca insan küçük bir odada birbirimizin hayatlarını yaşamaya mahkum edildik.. bir kadın gibi adet götmeye başalamama ramak kaldı.. bir kadın gibi..
"geçmişi düşün.. buraya bizi nedne kapadın.. onu hatırla.. böyle olmamalıydı.. biliyosun.. bu geçici bişeydi.. geçmesi gereken bişey.. şu paranoyaayı kır artık.."
zihnim kanıyor.. bu adamın sesleri canımı sçok sıkıyo.. çok fazla.. elimde olsa.. ve cesedi saklayabileceğim bir yer olsa.. saniye düşünmem.. kafam karışıyo.. kafam.. zihnimm kanıyor..
"sana anlatıcam.. bin kere anlattım.. bin kere daha anlatıcam.."
"kapa çeneni.. hepimizi rahatsız ediyorsun.."
"ailenle oturuyodun.. kadıköyde.. yeldeğirmenin taş binlarından birinde.. hatırla.. sabah kalktığında saçmalamaya başladın.. annen başka bir kadına dönüştü.. baban ve kardeşlerin bambaşka insanlar oldu.. yüzleri aynıydı ama m içleri başkalarıydı.. hatırladın mı? onları kurtarmak için sadece biraz ikna etmeye kalktın.. boynundaki yarayı hatırladın mı? 7 yaşındaki kardeşin bu hayataki son hamlesinde meyve bıçağıyla yapmıştı onu.. hatırlasan aptal.."
"öyle bişey olmadı.. hiç olmadı.. benim hiç kardşeim olmadı.."
"evet oldu.. sobalı evi hatılra.. japon balıklarını.. karton evlerini.. hatırlasan aptal.."
ben buna benzer bir evde doğdum.. ve o evde büyüdüm.. kimsesiz büyüdüm ben.. birileri büyüttü işte.. sonra bi gün buraya kaçtık.. çünkü bizi o evde rahat bırakmadılar.. böyle oldu.."
sanırım gözlerim kapalı.. gözlerim kapalı olmalaı.. gözlerim nolur kapalı olsun tanrım.. başka bir olaslık olmamalı..
"sonra seni odanda etinden küçük parçalar koparırken buldular.. göğsün bu yüzden nokta nokta delikelrle dolu.. aç bak hadi.. bana inanmıyorsan.."
"göğsüm falan yok benim.. öyle bir şey hiç olmadı.. dışarı çıkmak için bunu yaptığını biliyorum.. saçmalamaya başaldın ama.."
"seni yakaladılar.. ve buraya kapadılar.. seninle birlikte bizi de.. 2 senedir burdasın aptal yosma.. daha kim olduğunu bile kafanda kuramayan bir mahlukata döndün.. senin yüzünden hepimöiz burdayız.."
"çıkmakta serbestsiniz.. çıkmalsınız hatta belkide.. çünkü yalanlarınızla artık kafamı bulandırmaya başladınız.. artık hiçbirinixze ihtiyacım yok."
"çıkamayız.. senin o kesik göğsünün küçük parçaları nasıl etinden yeniden çıkamiyacaksa bizdebu odadan çıkmayaız..
ama sen çıkartabilirsin.. sadece sen.. "
gözlerim kapalı olsun tanrım.. yoksa.. tehtid değil.. özür dilerim.. ama lütfen tanrım..
"hadi aç kapıyı.. hepimizi özgür bırak kendini bile.."
"canımın yanasıdan korkuyorum.. annemin beni affetmemesinden.. kardeşlerimin yüzüne bakmaktan korkuyorum.. lütfen kalalım biraz daha kalaım"
"bi daha fırsatımız olmiyacak biliyosun..aç şu lanet şeyi.. hadi çıkar bizi artık"
"tanrım.. lütfen gözlerim kapalı olsun.."
ellerim tütrüyor.. ellerimi yeniden hissedebiliyrum.. ellerim titriyor.. ama kavrama işini yapmakta hala daha yenekliler.. kulaklarıma odadaki bütün insanlar konuşuyor sırayla.. hepsnini söylediği cümleler aynı.. sadece ses tonları farklı.. sadece vurguları.. ellerimi sıkıca kapıyorum.. biri halıyı sıkarken diğerinde hastabakıcının tuvaletinden çalıp dilimin altıa sakladığım çelik parçası.. ellerim titriyor.. gözlerim açık.. sanırım apaçık.. off.. oysa.. lütfen tanrım.. görmesem olmazmı.. "anne" canım cıyor mu?.. ellerim titriyor.. "lütfen".. bir daha yapmiyacağım anne.. "lütfen.. gözlerimi kapamam izin verme.."

19 Mayıs 2009 Salı

sıkıntı

önce hava kararmaya başlıyor.. odanın içi sonsuz aydınlıktan yavaş bir şekilde fluya doğru kayıyor.. sevdiğim kadın yatağımda yanlız yatıyor.. gözleri açık ama bana baktığını sanmıyorum.. oda buğulu renginde sabit kalıyor.. sıcaklık artmaya başlıyor.. ve nesneler gözüme kırmızı gözükmeye başlıyor.. kadın gözlerini bana dikiyor.. gözleri kırmızı.. ellerini bana gösterip buna gerek yoktu diyor.. elleri kırışmış ve bedeninde fazlaca yaşlı gözüküyor.. ellerine baktığımda ellerinden tüm bedenine yavaş yavaş ihtiyarlık denen hastalık yayılmaya başlıyor.. kadın kırmızıya direnen tek varlık olarak odanın içinde beyaz bir şekilde yaşlanıyor.. o anda küçülmeye başlıyorum.. yada oda büyüyor.. kadın çıplak bedenini yatağın üzerindeki ince bir örtüyle gizlemeye çalışyor.. sanırım yaşlılığından utanıyor.. yanına yaklaşıyorum.. dokunma sakın dokunma diye bir iç ses tırmalıyor kulaklarımı.. kulaklarımı çok uzun zamandır kullanmadığım fikri beliriyor bir anda aklımda.. ama asıl kullanmadığım beynim sanırım.. bazı kararsın bilgiler ve anlamını tamö olarak anlayamadığım düşünceler akın ediyor zihnime.. sanki bundan önceki bin senden hep ertelediğim işlerin zihnimde kalan parçacıkları bir bütün oluşturmaya başlıyor.. yanına yaklaşmamla ihtiyarlık denen hastalık kadının bedeninden uzaklaşıyor.. zihnimin içinde gözlerimi kapadığımda görebildiğim kırıntılardan oluşmuş bir canavar var artık.. gözlerimi açıyorum.. kadın eski ve ilk gördüğüm hali gibi mükemel ve pürüzsüz tenini çarşafın altından gözlerime sunuyr.. gözlerim bu kusursuz güzelliği beynimin en derininde küçük mavi bir tablete bir daha hiç değiştirmemek üzere işliyor.. karşı konulamaz bir davetle küçülen bedenim saydamlaşmış griyi yarark ışığın kaynağına doğru yöneliyor.. yanına uzanıyorum.. ayaklarım ellerim ufalıyor.. kadın beni ve benliğim yok etmiş durumda.. sanki beynim sadece onun hoşuna gidebilecek ve onun istediğini düşündiği şeyleri kaslarıma yaptırıyor.. buna hiç gerek yoktu artık çok eski zamanlardan bir kabus sadece.. gözlerimi kapatıyorum.. yanımdaki beden oadının sıcaklığına tezat oluşturacak şekilde soğuk.. bir ölünün yanınd ayatmanın ne gibi buhranlarda bir zihnin göstergesi olduğunu bilmiyorum.. ellerine bakıyorum elleri odanın renginde kırmızı.. ve kırmızının tonları artık yatağı zapt etmeye başlıyor.. anlamıyorum.. kırıntıların tanrısı beynimde kocaman bir boşluğu tekmeliyor. geçmişin sesleri yeniden duymaya başlayan kulaklarıma geliyor.. "nolur yapma... dur." irkiliyorum.. ellerim ve bedenim aynı kırmızıkta hapsoluyor.. buna hiç gerek yok.. anımsayamıyorum.. anlayamıyorum.. midem bulanıyor.. odanın kırmızısı yavaş yavaş duvarlardan akıyor.. ve hava anlamsız bir şekilde daha da ısınıyor.. sıcak ve kan kokusuna daha fazla dayanamıyorum.. kusuyorum.. gözlerimi kapadığımda kırıntıların oluşturduğu tanrıcık bana gülümsüyor.. hediyesini beğenip beğenmediğimi merak etmekte besbelli.. gözlerimi yeniden açıyorum ve kan kırmızı bir yatağın içinde uran vicdan azabına kırmızının ne kadar çok yakıştığını düşünüyorum.. bir duman nöbetinin ardından odayı terk ediyorum. odanın kırmızılğı gözüme o kadar işliyorki hayatı daha tuhaf algılamaya başlıyorum.. daha fazla tahammül edilemeyecek kadar kırmızı.. beden bulan binlerce kırıntı benim yerime zihnimi yönlendiriyor.. onları susturmanın tek yolununun kendimi susturmak olduğunu biliyorum.. odanın dışında binlerce hayata açılabilecek bir kağıdan geçmek yerine sonuma giden kapıya yöneliyorum.. bir başka kırmızı damarlarımdan sızıyor.. insanlığa en çok yakışan renk olduğunu düşünüyorum.. duman için ateşlediğim sigaramı kansere fazla aldırmayan biri olmama rağmen kanserden b seferlik ürkerek kendi kızılıma söndürüyorum.. uyuyorum.. sonra.. sonsuza kadar uayndırılmayı beklediğim bi ruykuya uyuyorum.. dünyanın kırmızıya beneden daha fala ihtiyacı olupunu bilerek .. kendi kırmızımı size sunarak uyuyorum..

3 Nisan 2009 Cuma

o beni bağlar!

kaldırımlara küçük damlaalr halinde yağmur çarpıyordu.. kurumuş taştan seken damlacıklar şahane.. birsürü ayak aynı anda yeri sarsmaya çabalıyordu.. ayaklarım tuhaf bir ihlseşme organı oluverdi.. peh.. her adımda ben yağmuru çiğnedim.. insanlar hep ayak izlerimi aradılar.. binlercesi kaslarını gerdi ve bir başka adım için daha nefes biriktirdi.. ciğerleri pembe hep.. oysa benimkisi griden vazgeçmiş bir siyahlıkta.. havada et kokusu ve belki onu gizlemeye çabalayan etçillern rüküş parfüm döküntüsü.. oysa terlemek ve ter kokmak neden sadece cinsel hayatta güzel gösterilmeye çalışılmakta.. peh.. kaldırımsız bir yolda yürüdüm bu gün.. her yer küçük taşlar.. küçük olan her şey ayak altı.. basınca kafa tutabileceğini iddia eden her şey basınca tabii.. yol düz.. yokyşy yok denebilecek kadar yokuş.. becerebilecnee hayat gibi.. küçük dersler vermekteyim.. patika mahayietinde.. ben yürüdükçe adımları takip edilmekte.. adımlarımın haberi yok hiç bir mevzudan.. ayaklarım bambaşka bir duyu organı.. yer gök sallanmakta.. birileri de elbet ben,m ayaklarıma bakmakta.. güzel organ.. suratıma damlalar çarpmaya başladı sonra.. yer yüzü ben yürüdüğüm için mi dönmekte.. her dönenin kaderi döndüü tarafın aksinde götünü bırakmak ya.. götüm de arkamdan ayaklarımla gelmekte.. ayaklarım ne çok şeyi taşıyor.. ne çok yük.. altında dayanabileceğini iddia eden herkes.. elbet çiğnemek sadece çene eylemi değil.. ayaklarım tuuhaf parmaklarım.. çoğuna göre kısa sayıalcak bacakalrım ve üzerinde taşıdığım kuru kara kafa tasım.. her yanım cinsel organ.. hissediyoruz birbirimizi.. ayaklarım en önemlisi.. benim cici ayaklarım.. ben yürüdükçe ki ayaklarıma uymaktayım sadece.. ben benliğim götümdewn sonra değer verdiğim.. sırasıyla bütün taş döşeme yolun üzerinden ardımdan gelmekte.. yağmur hepimize eşit yağmakta.. tanrı adil davransa da, ki davranmasa da.. büyük ulu ve ayaklarımın üzerinde bir başka yük olarak kayıtlarda yer almakta.. kısacası dünya ikiyi ayrılmakta.. beni taşıdıklarım ve beni taşıyanlar.. maalesef.. götüm götümün ardıdnan gelenler ve elbet onlara hükmedenler tarafımdan taşınırken.. sadece kaldırımlar ayaklarımı tartmakta.. fena.. omuzlarım biraz acımakta.. ki kaldırımalrın dili olsa elbet o da içnden anamıza sayırmakta.. ayaklarım benim küfür edilmek için yaradılmış organlarım.. daha anlatmak istemiyorum sanırım.. özelde kalmasını isediğim yanlarım falan var.. öpüyorum tanrı..

18 yaşın kutlu olsun kardeş.. abinin hatalarını tekrar et.. inan çok keyifli..

6 Mart 2009 Cuma

en kıymetlilerime..

benim balım küçük kardeşlerim.. her biri ayrı fidan her biri ayrı bir rüzgara sırt dayamış filizlenmekte.. birinin çiçekleri kan kırmızı birininki gelinliklik kız beyazı.. ağır ağır kök salmaya çabalıyorlar toprağa.. bilirler mi bilmem toprakta gözlerim havada gözlerim.. tağmurlu gözlerim.. benim en kıymetlilerim.. en güçsüz en muhtaç zamanlarından tanırım oysa.. ellerimle doyurmuşluğum var.. yanaklarını öpmüşlüğüm.. canıma sokarcasına sarılmışlığım var.. benim küçük kardeşlerim.. en kıymetlilerim benim.. bilirler mi bilmez gözümdeki değerlerini.. her biri ayrı ayrı büyümekte.. gözlerim zamana meydan okur.. daha küçük kıyamam hiçbirine.. elleri pebe saçları mis kokulu.. şimdi koca koca insanlar.. büyüdük sevdasındalar.. ah bir bilseler ilk gördüğüm gibi hatırlarım hep insanları.. güçsüz savunmasız.. kucağımda yatmışlıkları var her birinin ayağımda sallamışlığım.. benim en kıymetlilerim.. hiç olur mu ancak hatırlamak küçük kardeşleri.. akıldan çıkmak akılda tutulan şeyler için geçerlidir.. aklımda tutmaya ihtiyacım mı varmış hem.. a benim küçük elli koca gözlü ballarım.. ellerini ayaklarını öptüklerim.. can çıkar altından siz çıkarsınız.. rüzgarınız yağmrunuz toprağınız elimden geldiğince benim.. büyüyün emi.. ben hiç farketmesem de gölgenizi üstüme düşürecek kadar büyüyün..

16 Şubat 2009 Pazartesi

Canımı da alıp gidenlere..

nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
kaçan bir kul gördünüz mü ey insanlar, de,
tertemiz kokan bir kul gördünüz mü,
ay parçası bir yüzü var,
baştanbaşa fitne.

savaş vakti tez gider, de , tellal,
barış vakti uysal olur, de.

nerde bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
ince boylu, güler yüzlü, tatlı sözlü,
tez canlı, çevik bir kul gördünüz mü?
sırtında bir al kaftan taşıyor.

kucağında bir rebap, elinde bir yay var, de , tellal,
çaldığı hep güzel, hep sıcak havalar, de.

nerede bir topluluk görürsen, tellal,
hiç durma, bağır:
onun bağından bir meyva devşiren var mı ey insanlar, de,
onun gül bahçesinden bir demet gül deren var mı?

iş ki çıksın bir habercik getirsin biri ondan bana, tellal
çıksın biri ondan bana bir şeyler desin iş ki,
söyle, verdim canımı ona gitti, telal,
verdim ona gitti.

mevlana celaleddin rumi

25 Ocak 2009 Pazar

"uzaklarda kalan dostlarıma.."

bu gün yokluğun en çok sol yanımı vurdu.. elim ayağım tutmaz oldu.. hissizleşti his niyetine bedenimde taşıdığım ince küçük kılcal duygular.. yokluğunda daha bir fazla anladım ne demek olduğunu.. bin defa daha deneme hakkım olsa dünya denen düzlemi.. bir başka alemden bambaşka bir aleme yeniden geçme fırsatım olsa.. ya da çok uzak diyarlardan buradan bakınca anlam bile veremiyeceğimiz uzaklıklardan yeniden baksam bambaşka dünyalara.. her halinde seni arar olur bilirim gözlerim.. dost.. enteresan vurgu.. koca roman hayat.. kaybedenle batan ve mutlak zaferde yanında duran.. birlikte anılan ve birliktelik kaybolduğunda yarası belki de en çok acıtan.. ruhani yolculuk.. ruh bir, beden ayrı.. göz görmeyince gönül katlanmıyor.. asla da katlanmamıştır zaten.. bin kere yok olsam.. zerrelerime kadar ayrılsam.. bir ben kalmasa.. kalan en ufak parçalardan yeniden ve yeniden can verse hakk. nefesimiz nefsimize eğidirp sakince büyüsek gölgelerde.. bilmesem nefes almayı ya da şimdiki gibi yaşamayı.. bir ot olsam yahut servi.. köklerim derinlerde boynum eğri.. derdim tasam olmasa hiç bilmesem şimdiki isimleri.. yeniden acır mı yokluğunu bilmeden bile yokluğunda büyümek.. dedim ya.. sen gittin, çok tuhaf ağrılarım sancılarım arttı gidişinle.. yol yorgunu yüreğim.. gel dedim bi kere.. üstelik acele etmen gerekmekte.. eksik olan bu coğrafyada çok cabuk eskimekte.. kaburgalarım içime doğru gün geçtikçe daralıyor.. darlanmamak elde değil.. binbir hikayem var.. yetiş.. ha unuttum ha unutacam..

22 Ocak 2009 Perşembe

bi kedi gördüm sanki

sınavlar geçiyo.. yavaş yavaş ama.. sıkılıyorum.. günler grileşiyor.. eş dost tanıdık kim varsa uzaklarda.. pek sevdiğim insan ve çevre mahlukat kendini kışın kabuğuna sarmalamış.. yalın kalıyorum.. sıkılıyorum.. işe gidiyorum.. aynı insanlar aynı hareketler.. dedikodular.. sıkışan mesailer.. ödenmeyen faturalar.. nasıl sıkılıyorum... anlatamam.. okul tuhaf.. sanki tek başıma yaşıyorum.. ailem gndüz yaşamayı seçmiş onlarsız uyanıyorum.. en yakın arkadaşlarım başka şehirlere gitmiş.. arayayım diyorum.. arayamıyorum.. daha fazla çok daha fazla sıkılıyorum.. dışarı çıkıp hava alayım diyorum.. hava soğuk.. insanlar soğuk.. çalan müzik aptalca... içim daralıyor.. son hamle sevdiceğimi rahatsız etmek pahasına yanaşayım diyorum.. surat beş karış.. terslemelerle karşılaşıyorum.. fena halde bozuluyorum.. içki içmiyorum.. sigara yiyorum adeta.. çiğerlerimden tuhaf sesler geliyor.. üzülüyorum.. sonra bişeyler yazayım diyorum.. yazıyorum ki ne kadar karamsar diyip siliyorum.. yapmam gereken işler sırtımda biriktikçe birikiyor.. acele ediyorum.. yoruluyorum.. hava soğuk.. arayan soran yok yorgun bi şejkilde üşüyorum.. fena sıkılıyorum.. yaşam anlamını kaybediyor.. heşey mekanik bir düzen içerisinde.. çarklardan biri oluyorum.. fena eziliyorum.. kadın dört duvar içerinde evine hapseylemiş kendini.. ziyaret günlerine gideyim diyorum azarlanıyorum.. güneşle birlikte her gün fena batıyorum.. hobilerime yöneleyim diyorum.. hobilerim ete kemiğe bürünmüş onalr olmadan anlam katamıyorum.. sıkılıyorum.. doğumgünüm yaklaşıyor ben fena yaşlanıyorum..

15 Kasım 2008 Cumartesi

reçel

başka bir tuşa bastım bu gün.. bambalka bir ses.. bambaşka bir tını.. maviler titredi.. yavaş yavaş.. gözlerim sessizce çekildi yuvalarına.. etim çürüdü.. tüm insanlık bir anda kokuştu.. sinekler.. sinekler yeşil ve koyu kahverengi.. ellerim gibi.. pek çok yerimden kan geldi bu gün.. tek bir farklı tuşa bastım.. insanlar bana deliymişim gibi baktılar.. mişim oysa.. mişlikmişim.. sonra bir anda daha enteresan döndü dünya.. plüton fena alıngan.. gezegen olmak tuhaf bir duygu.. asalak hissettim kendimi.. kadınlar erkekler gördüm.. ağızlarında başka başka diller.. sözleri söylevleri.. konuşan onlar değil sank.. sesleri bir tuhaf.. kahverengi ellerim.. baktılar güldüler.. gözleri sarı.. kesik çizgili dudakları.. şimdi akmaya başladı zaman evet tam da şimdi.. tendonlar gerildi.. rüzgar yüzüme değidi.... güzeldi.. rüzgar oldum sonra.. estim sessiz sakin.. genç kadınların bacaklarının arasından süzüldüm.. binlerce boğazköprüsü kursam yine birleşmeyecek bacakların altından da.. ah ne kadar zor iş kadın olmak düşündüm sonra.. kadın oldum.. rüzgarın bir anda eteğini kaldırdığı alımlı bir kadın.. memelerim battı biri laf attı.. ayakta işemeyi özledim.. yerler fena ahşaptı.. tak.. tak.. tak.. ve sonra tik tak ve tik ve tak.. saatler oldum.. kadının başucunda.. saatlerce durdum.. içimde binbirparça ve evrenin ve insanın ve belki doğanın saniyesini tuttum bir başıma.. ses oldum sıkıldım..kadının yanındaki saatten uzaklaştım taksimin üzerine çöktüm binlerce kulağa aynı anda fısıldadaım.. yeni doğanalrla ölenlerin kaderi aynı ellerde taşındım.. seslendim duyamadım.. sonra ve yeniden ve belki yeniden toprak oldum.. ah ne büyük ululuk.. çürüdüm ve çürüttüm.. kini nefreti ve geri kalan herşeyi.. yeşerdim yeniden.. bok oldum.. taptm belki tapıldım.. sen oldum.. beni okudum.. ben olamadım.. sen kaldım.. anlamadım.. okuduğumdan bişey anlamadım.. gülüştüm.. anlamsızdım kesin anlamlandıramadım.. güldüm.. boşa baktım güldüm.. sonsuz oldum..

1 Eylül 2008 Pazartesi

pera

damarlarımda iğne için yer kalmamış.. bunu farkettim bugün.. enteresan.. kimyevi madde akışkanlığının insanda bıraktığı en beter etki sanırım çürümek.. olduğundan hızlı bir şekilde.. dün en sevdiğim arkadaşımın cüzdanından para çaldım mesela.. haysiyetsizlik diz boyu.. ama ne yapabilirdim kiöyle güzel uyuyordu işte karşımda.. günlerim sıkıntılı.. karaciğerimin olması gereken yerde kocaman bir morluk.. yeni çıkmadı sanırım 2 haftadır ağır ağır çürüyorum.. kendimden gizlemek için bu bilgiyi evimdeki aynaları kırdım.. keyifli bir hareketti kendimi bir anda binbir parçada görmk.. olması gerektiği gibi gösteriyor işte şimdi dedim.. ilk defa güldüm uzun süreden beri.. küçük nöbetler haricinde dayanamiyacağım zorluklar çıkmadı bu dönem.. sanırım 1 ayda 2 dişim düştü.. konuşurken dudaklarımı pek açmamaya özen gösteriyorum.. insanlar yani etrafımda kalanlar haddinden fazla evham göstermeyi bıraktılar.. sanırım gemiyi batmaktan kurtarmak yerine artık son sigaraları yakıp batışın seyrine varıyorlar.. güçsüzüm.. canımı biraz bu sıkıyor mesela.. bazen öyle oluyor ki kolumu kaldırasım gelmiyor.. zaten beceremiyorum da o anda.. bazen beş parasız eğlencesine istiklala çıkıyorum.. en azından iğnemi olduktan sonra.. dünya bambaşka renklerde oluyor.. güzelleri güzeli ne kadar kadın varsa sanki benimle yürüyor sokakları.. oysa pek yanlızım biliyorum.. aynaları kırdım ama.. yalınlığım artık gözükmüyor gözüme.. son çıktığımda sanırım 2 gün geçmiş sarıyerde karakolda geldim kendime.. ne zaman oraya geldim.. neler oldu hatırlayamıyorum.. komiser "baba"nın öğütleriyle çıktım yola.. ilk işim yine çöplüğe dönmek oldu.. beceremiyorum yörüngesine girdiğim bu ısıtılmış ve servise hazır hayatların ekseninde.. çekim gücü bir hayli fazla bir çemberin merkezine doğru gidiyorum.. biliyorum.. sonu olmayan yol.. ama en azından yürümenin keyfine varmak istiyorum sadece.. son "neşemi" yakın arkadaşımdan çaldığımla yaşadım.. gerçi alacağımı bilerek mi bırakmıştı oraya.. kim bilir.. ama bir daha onu görmeme kararı aldım.. damarlarım tuhaf mor renkleriyle aklımı karıştırmakta.. sanırım son gidişimde beni bayağı bi hırpalamış taksimin çocukları.. kaburgalarımdan biri ağrıyor.. acı sadece yoklukta dayanılmaz, geri kalan tüm acılar umrum değil.. son alışverişimi bu gün yaptım.. en azından 3 gün kadar rahatım.. ama kalanında ne olur bilemiyorum.. neyse sıkıldım.. daha sonra yeniden yazarım.. düşünüyorum da ben hep böyle lekelimiydim..

sürü

Biz suyun başına erişmeye çalışan bir avuç insan.. Yol neresi.. Yolculuk nereye bihaber.. Nereden çıktık bu yola veya neden bu yolun yolcusuyuz bilincinde değiliz besbelli.. Duman dağlar çeldi gönlümüzü.. Anlamadığımız dillerde dualar kulaklarımızda.. Ellerimizde hep dost masalarından kalma anason kokusu.. Bir sabah ansızın.. Esti işte aklımıza.. Suyun başını göresimiz geldi belki.. Kurak bir vadinin arsız çocukları biz.. İsimsiz.. Atında donu olmayan kirli atletli.. Burnunda kurumuş sümükleriyle düştük yola.. Elbet yol uzun.. Hep tepe, menzil niyetine seçtiğimiz mekanlar... Nereden esti de çıktık yola.. Dudak değmemiş sulardan içmek için bunca nefes.. Yolumuzun üstü sis pus.. Bilmeden, kimselere söylemeden.. Ve en anlamsızı hiç haberleşmeden.. Biz.. Bir avuç insan.. Suyun başını göresimiz gelmiş besbelli.. Sayısız bir saatte ve koyu gri ile tuhaf bir mavinin ince ince içimize işlediği bir gökyüzünde.. Biz.. Suyun başını görmeye.. Ayaklarımız.. Yüz yıllık çatlaklar.. Nasırlarımız sızlamakta.. Ama kimsenin el sürmediği o dudaksız ve nefessiz suyun başı hayallerimizi süslmekte.. Nereden esti de çıktık bu umutsuz düşlere.. Binbir düşümüz var iken kolay yataklarımızda.. Yar yanından kalkıp gelen mi dersin.. Ana duasını almadan el yüz yıkamadan yola düşen mi.. Biz bir avuç insan.. Aptal ya da saçma sapan, onlar tarafından yorumlanan her düş.. Sahibi biz.. Hani eli yüzü sıradan olan.. Ve isminin önünde hiçbir sıfat barındırmayan.. Bir avuç insan.. Öylesine, belki sırf merakımzıdan.. Suyun başını göresimiz gelmiş hani düşmüşüz yollara.. Çoğul eki her ne kadar gidilen mevziye eklendiğinde sempatik dursa da, biz aslında hiç biz değiliz.. Adını bilmediğim insanlar.. Bir avuç desen sığmayız.. Lafın gelişi.. Düşmüşüz bir kere aynı yola.. Yok birbirimizle benzerliğimiz, atletimiz ve sümüğümüzden başka.. Yolumuz bir.. Beklediğimiz farklı.. Bulacağımız kim bilir ne? Binbir dert çile.. Huzursuzluk içinde.. Bir yudum içmek için kalan son nefesimizi de harcayacak kadar budalayız.. Elbet biz de insanız.. Olmasa olmaz.. Ama kör şeytan göresim gelmiş.. Görmeden olmaz..

Kurak coğrafya kurumuş insanlık parçası.. Dört tarafı derilerle çevrili bir et parçası sadece yürek.. Ada demeye bin şahit lazım.. Adı batasıca.. Ki batsa işimize gelmez ama.. İşte.. Lafın gelişi.. Lafın ise aslında ne gelmesi nede gitmesi belli.. Olduğu yerde duran kelimelerle cümleler yaratmaya çabalamaktayız.. Gökyüzü enteresen eflatun..

Soğuk yapmakta insanlık anadolunun bu vadisinde.. Elimiz yüzümüz kardeş hakkı.. Yemezsek olmaz.. Aç ile yürümenin verdiği haz tokluğumuzu farketmekten.. Ama olmaz.. Suyun başını görmeden olmaz..

Gırtlağımızda ucuz tütün mamülü sigara dumanı.. Eli avucu küçücük çocukların üzerinden geçmekte yürüdüğümüz yolun çizgisi.. Kim kiminle bilmeden ve belki de asla bilemeyecekken.. Bizim hani göresimiz gelmiş diye.. Kardeşim Hakkı.. Senin karnın aç iken.. Biz düştük yola.. Bir avuç.. Avuçlasan bir etmeyiz oysa..

Binbir umut.. Ve bir sürü umutsuz durumla.. Kimseye güvenmeden.. Güvenemeden elbet kanımızın kokusuyla beslenen.. Gözümüzü kapatmaya benden, senden ve bizimle, biz miyiz acaba diye düşnen herkesten tiksinerekten.. Biz, ki biz olamadan yürümek..

Suyun başı.. Esas mesele ordan gelmekte.. Ne kadar saf ve ne kadar berrak.. Hiçbir dudağın değmediği sulardan içmek.. Hakkım olmadan hakkınızı çalarak..

Ah.. Ne güzel şey güvensizlik.. Ve ne kadar lanetli duygu kardeşlik.. Öğrettikleri.. Öğrenebildiğim.. Suyun başı.. Evet.. Her biri silinecek zihnimden.. Hele bir varsam menzile.. İlk sizn kanınızla kirletreceğim besbelli vardığımız cennet bahçelerini.. Yol arkadaşlarım.. İlk kurbanlarm.. Olması gerektiği gibi.. Bana öğretildiği gibi.. Birsin birey ve bir sen içmelisin.. Oysa tüm dünyaya yeter yalnızlığın.. Merakın.. Sırf.. Sen istedin diye bu anlamsız yol almaların.. Biz.. Ve ben.. Ayrı kalsamda.. Bir avuç insan.. Sırf birbirimizi daha rahat öldürelim diye yol almışız suyun başına.. Kimsenin daha önce değmediği dudaklardan öpebilelim diye..

capon

neşeli bir kahkahayla anadan üryan çıkverdim halkın arasına.. kime dokunsam hayat bahşettim.. ellerim fena günah keçisi.. ağır aksak yaylana şımara yürümekteyim insanoğlu içerisinde.. adem soyu pek soysuz.. dokunuşum mutluluk ve neşe kaynağı.. gökkuşağı gibi.. binbir renk ile üzerlerine abanmaktayım sanki.. herkesin boynu gökyüzüne bakmaktan tutulmuş.. vaziyet haram.. yavaş yavaş.. şımara şımarta.. yürüye yürüye belli belirsiz bedenlerin üzerinde.. nasıl da mutluluk bırakmakta her adımımla toprağa bedenim.. bastığım yer gül bahçesi.. neşeleri daim olsun.. isteklerim isteksizliklerinden kaynaklanmakta.. bilincindeler mi.. sanmam.. adem oğlu.. puştun soyu.. elleri ne kadar küçük.. gözleri kalpleri.. hepsi için sevgiler getirdim oysa.. nasılda mutlular yanımda bulunmaktan.. her biri küçük akide şekeri.. japonlar tuhaf yaratıklar.. yaradılanlar içinde en çok radyasyona maruz kalanlar.. nasılda neşe kaynağı güçlendirilmiş uranyum.. yeşil garip gülüşleri var.. sevdiğim nehirler ve vazgeçemediğim sıradağlar.. hepsinin üzerinde asalet ve biraz insan idrarı var.. ağır aksak neşe verirken adem soyuna.. soyuna döküle bir ben salkım saçak.. herkes bir anda ayıplamakta.. oysa bu sıcakta tenden ziyade ne alınabilir ki omuzlara.. girişimci bir kişiliğin en girişken noktasından içeri, yer kabuğunun derinliklerine devam ettmekte yolculuk.. tabiat benimle yeniden yeşermekte.. japonlar hala tuhaf.. küçük bir boy ve gülen bir surat.. hangi milletin askerine cinsel bir organ benzetmesi yapılabilir ki bunlardan başka.. yer kabuğu beklemekte.. sıcak derin ve kadim.. yavaş yavaş basınçla birlikte kan şekerim artmakta.. sabah ereksiyonu tadında kabarmalar mevcut yerin alt katmanlarında.. onca götü üzerinde taşıyan elbet yanardağa.. patlar babam.. daha sıcak daha ziyade.. derinlerde bir yerlerde.. sonra en dipte.. yada belki en kuytu köşede.. merkeze varınca.. ki merkez benim gelişimle yerini devretmekte.. dünya bir barış bir neşe.. of çük kafalı japon askerleri sağda solda gene.. enteresan bişi.. gülmek için illa radyasyonmu damarlara zerk edilmeli.. merkezde ben ve dünya benimle dönmekte.. nasılda mutlu insanlık.. üzerinde bulundukları kadim kürenin merkezine evliya gibi, erken doğum ürünü bir piç kurusu girmekte.. peh.. dönüyoruz şimdi ağır aksak dönüyoruz.. yaz güzel mevsim ve ardından bol bol ürüyoruz.. çoğalıyoruz.. sonunu düşünmüyoruz aman adem oğlu.. bir piçe uyduktan sonra sonun önemini anlayamıyoruz.. nerede kalmıştık.. evet japon.. tuhaf.. japonlara uyuyoruz.. dönüyoruz ha babam dönüyoruz..

sıkıntı

Tam olarak amaçladığın ne gerçekten bilemiyorum.. Bişeyleri eksik bırakma öabaından mı yoksa sadece sıkıntıdan mı bu hallerin.. Bilmiyorum.. Garip çoğuzaman omzum senin için yeterliyken şimdi nedensiz gitme çabaların.. Bir neden arıyorum.. Bulamıyorum.. Hiçbir sebep yokken nedendir bilmem bakışların boşluğa düşüyor.. Garip hayallerin peşinde olman korkutuyor beni.. Az önce aynı rüyadan uyanmıştık oysa.. Aynı güzel bahçede gezinmiştik.. Anlamlandıramıyorum.. Nedensşz yere bednen kopma çabası mı? KOrkuyorum.. Bilmiyosun belki de içimde kopan fırtınayı.. Haberin yok.. Bulutsuz bir akşamüstü yaşıyorsun.. Ama burası bıraktığın gibi kalamıyor maalesef.. Gidişinle boranlar kasırgalar vuruyor sahillerimi.. Halk peişan.. Ne yapmam gerekir bilmiyorum.. Sen sadece gitmeye takmışsın kafanı.. Biraz eğlence az biraz kafa dinleme.. Ben neden beceremiyorum.. Her sürüklendiğin limana peşinden geliyorum.. Bilmiyorum.. Neden tuhaf şarkılar çalınıyor ve ben neden sözlerini anlamıyorum.. Hem nedne sürkli gitme çabası içini kemiriyor.. Anlayamıyorum.. Beceremiyorum genelini sanırım yalın cümlelerin.. Fiileri birinci tekile indirgeyemiyorum.. Gidişinle dönüşün arasında geçen zamana binlerce yol hız problemi sıkıştırıyorum. A şehrinden B şehrine gidişinin hızına şaşıyorum.. Cevap hakkımı kullanamıyorum.. Şıklar karışıyor gözlerim biraz garip buhulu.. Gidişine bakıyorum.. Peşine düşmeme gerekirken yolumdan sapıyorum.. Gitme diyorum. .Elimden gelenin en iyisi.. Tuhaf boğazda asılı kalmış gir şekilde gitme diyorum.. Senin olmazsa olmazların var biliyorum.. Ki bak benim tek olmazım sen iken senin bu garnitür çeşitliliğine anlam veremiyorum.. Sonra boğazımda kalan o son cümleyide yutup susuyorum.. Sandığının aksine haddinde fazla yanıyorum.. Sessizliğim içten çatırdamaları bastırıyor.. Belli belirsiz buhran anları yaşıyorum.. Gitme diyorum yahu.. Her giden geminin ardından gitme.. Ben o kadar da yüzme bilmiyorum..

pupa

Nasıl bir sallantı etrafımdq dört duvar sabit.. Koca gri blokların üzerinde durağan ve bir o kadar akmakta olan.. Enteresan.. Gçkyüzü mesela.. Anlatmaya çabaladığım.. Sarhoş birinin sırtüstü uzanıp üzerimize alkolle karışık kusmuk kokusu saldığı gökyüzü.. Gri bloklar bak.. Hemen alt tarafunda.. Göremeyen de görmesin artık.. Şu satte anlatıcak kelimem yok kimselere.. Varlık yokluk varoluşçuluk.. Sıfıra sağdan yaklaşıp inceden askıntı olmalar.. Mevzubahis değil başka mutluluklar.. Nasıl dönüyo dünya bir bilseniz bir milyar kilometre.. On yüzbin baloncuk yutan ayı ölmüş mü sahi.. Sevmezdim ipneyi.. Ah daha büyümemeiş memeler.. Ne enteresan ulan isnan vücudu.. Her sivriliği körelten coğrafi sistem al anacım körelte bilirsen .. Ki kendin bilirsin al bunu da körelt.. Hah.. Nasıl geldi neşem yerine dünyanın süregelen düzenine şu kadar değer veriyosam şerefsizim.. Kutupayılar fena olmuş onlar bunu yapmış buzullar erimiş.. Ulan benim içim bi fena çalkalanmakta dünya.. Ne anlarım ben tuhaf coğrafi şekillerden.. Hem ne kadar etki eder erkeğin ağlaması kutuplarda eriyen buzullara... Peh.. Kıçımda bozavari ekipman pişmekte.. Nasıl bir sıcak allahım.. Allahım sana dedim kulum sen anla.. Azıcık cam açın ulan.. Terbiyesiz köpekler.. Hormon kokuyor oda.. Biraz daha osursam ne mutlu bana.. Ah kafiye tuhaf güzel..Kolumda bilezikler.. KUrbandır sana canım falan filan.. Nah kurban bak parmaama.. Kurban yok hayatım.. Yok sana kurban oy oy asiye.. Haydın bakalım.. Nerde kalmıştık.. Evet bloklar.. Gökyüzüne doğru.. Şu önümzde yğkselen hani.. İşte o var ya o.. Evet bütün haşmetiyle sana girsin..

perde

Bazen ne kadar acıtır ah bi bilsen bazen.. Bizim bilemediklerimizi fısıldarlar ya hani kulağımıza.. Hani hiç anlamlandıramadıklarımızı.. Bazen hani olur ya.. İnsanlar tuhaf hayvanlara dönüşür... Hani bazen başkaları sevişir de sen uzaklardan hissedersin sadece.. Yavaş yavaş dönmez dünya hani.. Zaman koşar.. Kimseler bilmez bazen.. Kimseler öğretmez.. Anlatamaz kimse hani bazen içindeki acıyı.. Kanar ha kanar.. Hani hiç diyemeyeceğin kadar az ama bir okadar kocaman kaplar ya boşluk hayatını.. Bazen karanlığa bakmaktan ölesiye korkarsın hani.. Çok üşütür yalınlıklar.. Düşsen kaldıranın olmaz hani eller seni göstermez.. Hatta ölsen bilinmez.. Bazen olur böyle şeyler dersin hani.. Bazen.. Hayat her zaman adil değil nedensiz.. Nedenlerini bulamaz olursun bazen.. Uyanmak istemezsin bazı sabahlar.. Çok yorgunsundur ölsem dersin.. Ölemezsin hani bazen korkun daha ağır basar.. Gitmeye takatin yoktur aslında gitmeye gönlünde yoktur hani.. Ama işte bigün dersin bazen içinden.. O gün bu gün değil belki ama bir gün dersin.. Bir gül dersin gülsen.. Ah dünyalara yeniden inanç hakim olucak besbelli ama gülmez ya hani inadına.. Ağlamaklık mı olursun yoksa nefretin kininin mi akar gözzlerinden bilinmez ama bazen hani.. Hiç olmadık yerde için geçerde ayak çürürsün.. Kokar geçmişin gelec eğin kokar.. İğrenirsin hani kendinden et dersin kan dersin bazen.. Hani bazen için çıkar dışına da.. Öyle göremezsin dünyanı.. Ah yok mu o kesim et kokusu.. Hani bazen.. Şurana kadar gelirde susamazsın.. Ölürsün bazen..

MASUMİYET

Küçük kız çocuğu büyümekte gözlerimin önünde.. Elleri daha bir arsız ve gözlerindeki karanlık şekilsiz biçimsiz ruhsuz.. Küçük kız kaybetmekte saflığını.. Binbir elin teması ile yavaş yavaş.. Ağır ağır tükenmekte.. Belliki dizindeki yaralardan daha ço acıtmakta kalbindekiler.. Küçük kız.. Aldandıkça olgunlaşmakta ve vahşileşmekte.. KOcaman rüyalardan uyanmışlığın getirdiğği hayal kırıklığı üzerinde.. Rahminin işleyişi başka erkekler tarafında artık takip edilmekte.. Küçük kızı gün geçtikçe çirkinleşmekte.. Ruhtan ziyade et ve kemiğe değer verildiğinin bilincinde.. Yosmalaşmakta düpedüz, yozlaşmakta.. Kadın artık kızlığı bizden çok uzaklarda.. Geçmiş zaman fiillerinde hep hatıralar saklamakta.. Ah küçük kız.. Gözleri bir tuhaf koyu kahverengi.. Elleri terli.. Başka bir bedenden bir başkasına yelken açmakta.. Şimdiye kadar yapılan hiçbir şeyin sorumuluğunu almasa da üstüne.. Şeytana yardakçılık yapmakta.. Kadın.. tuhaf oynak kalçalı ve ergenleri baştan çıkarmakta.. Olgunluğunun en süt veren döneminde olmadık yerde açık saçık fıkralar anlatmakta.. Eller ve gözler onun üzerinde.. Kadın tuhaflaşmakta.. Beden bir odak noktası artık bir kabullendirme malzemesi.. Kadın canı sıkıldığında veya eline geçiremediği şeyler için savaştığında tenini ve ziyadesiyle etini kullanmakta.. Kadın.. Tuhaf oynak kalçalı kırmızı tenli kadın.. Ağzından duman rengi hikayeler okunmakta.. Gözlerini kendi elleriyle kapamış bir başka zafer için yakarmakta. Hırsları ve yok oluşları ile kadın.. Tuhaf yaratık.. Bunca yıllık yozlaşmayla saygısızlığı kazanmakta.. Aslen bir yada binlerle ölçülemeyecek bir vajinal sendromun ortasına düşmüş insancıklar.. Besleyeni ve tüketeni bir.. Avcılık ve av sezonu ortaklığı adı altında et pazarlanmakta ve gözler yumulmakta.. Sessizlik edilen karın veyahut kazanımların yan etkisi.. Kulaklar duymamakta ve düzenin çarkları binlercesini yavaş yavaş tozlaştırmakta.. Yozlaşma kadınlarımızdan başlamakta.. Yozlaştıranın kim olduğu ise tamamen muamma.. Şimdi çarkların sesleri ve akan göz yaşları ile hatalar sorgulanmakta.. Sessizlik pek çok sağırın kuağını çınlatmakta.. Çarklar daralıp rahim boşluğunda kendi için yeni ve taze umutçuklar doğururken her aklıselim kendi sonu için güzel özneli cümlecikler kurmakta.. Sessizlik sonsuzluğu çağrıştırsa da genelde sessiz kalan sonsuzluktan çok uzakta.. Kadın.. Tek başına karanlıkta..

efendim

duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme
başka bir yer, başka bir dosta meylediyorsun, etme
ey ay, felek harap olmuş, ziyan olmuş senin için
bizi öyle harap, öyle ziyan ediyorsun, etme.
ey makamı var ile yokun üstünde olan
sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme
sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme
şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize
sen zehri şeker, şekeri zehrediyorsun, etme
harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme
aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme
isyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme

Mevlana Celaleddin Rumi


Ey efendim.. Benim güzel efendim.. Şemsimi kaybettim sen gibi.. Sen gibi harap sen gibi viran oldum.. Omurgamı çekip aldılar bedenimden ey efendim.. Şemsimi kaybettim.. Ölmedim ey efendim.. Daha da beter.. Yaşamakla hükmedildim.. Şemsimi kaybettim ey efendim.. Sen gibi Şemsimi kaybettim..

derman

bir tek dileğim var mutlu ol yeter.. istanbul bildiğin gibi çünkü.. sıcak bunaltmış asfalt karası erimiş ruh posalarını.. bir tek mutlu ol yeter diyebilmek bu sıcakta ne kadar ferah bir çınar gölgesi.. istanbul sıcaktan bunalmış.. tansiyonu bir garip oryantel.. kıvar kalçalı kadınlar doluşmuş her ışıldayan köşebaşına.. bildiğin gibi işte.. bir tek sen mutlu ol yeter.. gittiğin yer gibi serin değil bu mevsim istanbulun ruh halii. pek çok cinneti taşımakta kadınlar cenin diye karınlarında.. istanbul işte.. mutluluğuna amade.. ben ve bir kaç milyon insan aynı anda nefes alıyoruz bu aralar.. havadar pek havadar ciğerlerimizin güneşten saklayabildiğimiz köşeleri.. gittiğin yolu sorarsan bildiğin gibi o da.. tuhaf.. yolalra kin besliyorum anlamsız yere.. vatanımdan bezdim.. gidişin istanbulda pek umursanmadı benim dışımda.. tenin tuhaf ılıktır.. bilirim.. bazen mevsimin beklenmedim yağmutrları atıveriyor.. nasıl mutsuz oluyorum bir bilsen.. oysa bir tek mutlu olman için neler bilirdim ben sen istesen.. yada bir bilsen.. kimler neler isterdi ellerinde olsa hayattan.. bırakıp gitmek yakışmasa da bırakılmışlıktan ziyade yalnız başına ısınmak gücüme gidiyor mavi sıcak dualarla.. sen kıblelerin yönlerini değiştirip gittiğinden beri tanrılar garip ve sarhoş bir şekilde üzerime kusmakta.. tütün yasaklandı.. elbet duymuşsundur.. dumansız kalmış ciğerlerle beklemek nasıl sinir bozucu bir bilsen.. oysa.. bir tek dileğim vardı mutlu olsan yeterdi.. ne bileyim mutluluğu uzak bir coğrafyada bulacağını.. coğrafya tuhaf ilmi bir frekans.. ve tınlamaları etimden et koparmakta.. istanbul.. garip arasından su geçen kaya parçası.. kalpsiz nursuz kitapsız.. gittiğinden beri kıblesiz tanrısız.. gelsen ya.. bak bir tek dileğim vardı hani.. mutlu olsan yeterdi.. yetmedi..

hasret

karımı uzak şehirlere götüren bir his var bu gün içimde çok tuhaf.. sanırsam zannedebilen her tarfımda ince küçük sanrılar birikmiş.. kusmaya çabalarken mavi bir bulut midemin en olamdık köşesine çömelmiş.. brdaktan boşalırcasına boşalıyor rahmimimn en daracık bölgelerine.. sıkıldım ulan.. anlamıyomusunuz küçük kelime insancıkalrı.. pek sıkıldım ben boğazın ters tarafında bulunmaktan.. taksim ne taraf babacım.. sarı dolmuşlara dolaraktan ince uzun yokuşlar tırmanasım yok bu mevsim.. oysa her mevsimin adamıydım zamanında.. yahu benim karımı verin başka bi şey istemem efendim.. götü çıplak maymunlar gibi kalakaldım istanbul bozkırında.. kim bi yeri avuçlasa benim testislewrim sızlıyor.. etmeyin.. rahat durun.. karımı verin.. ne işi var burdan bin bilmem kaç kilometre ötede bana ait olan bir tenin.. gitti gideli söylemesi ayıp hem yatış pozisyonum pek acayip cenin.. içine kıvrılmış götünü ısırmaya çalışan kudur köpek gibiyim.. yahu köpekleşmeyin.. sevdiğimi verin.. delirdim hakkatten delirdim..

dua

şeytan işi dualar dudaklarımızda.. çocukların şiddete maruz kaldığı haberleri geliyor.. sıkılıyorum.. iyilik ve mutluluk neden bize bu kadar alerjik reaksiyon başlatıyor ve kaşınmalar hep kanla sonlanıyor.. düşünüyorum.. dumanlarla ciğerleri harab etmek ne kadar mantıklı.. tek bir aşk dururken binlercesine erekte olmak.. bilemiyorum.. çevrem hep gri ve kötümser varlıklarla çevrelenmişken ne kadar daha yeşil tutabilirim bağımı bostanımı.. bilemiyorum.. son sözü söylemeye bunca hevesli insan.. söze başlamak için neden şiddeti seçer.. anlayamıyorum.. cahilim her bilenden elbet çokça cahilim.. ancak.. cehaletin erdem sayıldığı topraklarda daha ne kadar güdülürüm.. bilemiyorum.. anlayamıyorum ben.. yaşatmaya çalıştıkları yaratıkları.. yaşamaya çalıştıkları yaradılışları anlayamıyorum.. güneşin batışına hayranlıkla bakanların geceneden neden korkmadıklarını soramıyorum.. gün doğumuna gaflet uykusuyla karşılayanlar.. neden geceleri hep kısık gözlerle girerler kanımıza.. bilemiyorum.. bilmiyorum işte.. onların biliyorum dediği pek çok şeyi bilmiyorum.. stamıyorum ben bin yıllık kanımı.. yapamıyorum.. çocuklara tecavüz edip etinden kanından faydalanamıyorum sevdiklerimin.. göz yaşı dökememelerine hüzünlenip binlerce göz yaşı döküyorum.. ben .. ben bilemiyorum.. beceremiyorum becerilmişlerin dünyasında hayal kurmayı.. hayallerini satmalarını anlayamıyorum.. neden.. niçin.. hep sorularımla başbaşa kalıyorum.. onlar yaşıyor ise beceremiyorum.. lanet ben yaşamı onlar kadar bilemiyorum..

mevla

gel dedi sultanımız..

gün doğmadan.. henüz etraf karanlık iken düştük yollara.. sona varıp varamayacağımızın belirsizliği üzerine konuştuk önce.. her yolcu içerisinde bir garip hüzün yükü ile başladı yürümeye.. ayaklarımız yalın ve erzağamızda bir yudum hasret vardı.. onca büyük boranlar ve afetlerin üzerine yürüdük.. bir çağrıya cevaben başlayan yolculuk binlerce çağrı ile saptı yolundan.. gel diyordu oysa sultanımız.. gel.. nicelerinin bitiremediği yolun menziline gel.. menzil her adımda nasıl oldu anlamadık binlerce adım uzaklaştı.. ışık bizden yüz çevirip karanlıklar ardına saklandı.. gel diyordu oysa sultanımız.. gel.. yalın ayak bir "sen" gel.. yürüdük.. binlerce yıllık ömrümüzde bir bildik yaşamakla yürümeyi.. çağrı sonsuz ve ulu idi.. kulaklarımız duymaz gözlerimiz görmez oldu. gel diyor idi sultanımız çok uzaklardan.. ne olursa olsun bana gel.. canımız yandı canlarımız alındı.. arkasına dönüp bakan olmadı "elhamdülillah".. gel diyor idi çünkü sultanımız.. gel.. başka başka aşklar yanaştı nefsimize.. başka başka keyifler.. binbir çilenin ödül olarak bize sunulduğu yolun sonunda idi oysa O.. durmadık aldanmadık.. yürüdük ha yürüdük.. çok ağladık çok öldük.. elbet azaldık, zaman ile azaldık.. ama gel diyordu.. acelesi olan zaman mıydı yoksa eceli olan mı koşuyordu ölüme bilemiyorduk, ama azalıyorduk işte.. bin yıllar geçti yola çıkalı.. biz birkaç garip ruh.. şimdi son kez verdik ciğerlerimizin nemli havasını dışarı.. elbet hayat sonlu bir olay.. elbet ömür baki.. ama işte.. sonsuzluk için değil.. senin için geldik.. cennet bahçeler isteyenlerin olsun.. biz cehenneminden kor almaya geldik.. gel demen yetti.. gel demen kafi.. farkeder mi çıkan sonlar hayra veya şerre.. "gel" dedin sultanımız geldik işte..

melek

şimdi sakinleşin.. kafanızı boşaltıp, kendinizi, sandığınız dört duvardan, kurguladığım dört duvara ekleyin.. ben.. gözleriniz kapalıyken sizin yerinize sevişen.. ben, siz ve sevişenler.. dört duvar karanlık oda.. ince sızıntılar halinde gün ışığı içeriyi zehirlemekte.. gözlerimiz kapalı.. ben, siz ve sevişenleriniz.. şimdi soyunun hadi.. onlar gibi siz de çıkarın tüm günahlarınızı.. genç yaşta tacize uğrayanlar.. ah nasıl da pembe teniniz.. yada uzun şiddet nöbetleriyle geceleri ağlayanlar.. hadi biraz daha yanaşın.. tenin tene değmesi gerekmez illa... ama bir sıcaklık lazım kaslarımızı çatırdatmaya.. ben.. ben sizin yerinize kurgularım hayatınızı.. kapayın gözlerinizi.. hadi delikleri kapatıp dışarıya hapsedelim güneş denen kefereyi.. siz.. sevişmekten çekinenler.. oysa bakınız.. nasılda ter ve tükürük yerler.. ah.. işiniz olmaz oysa sizin de içinizden geçmese.. hepimizin doğum öyküsü aynı.. benzer kanlı sahneler ve 12 burca yayılmış karakterler.. peh.. hadi ölümlerimizi anlatalım kahpeler.. evet.. tam olması gerektiği yerde şu an benliğiniz.. gün ışığı tamamiyle bizden uzak, bizden öte ve çorak bir nehir yaşamak.. hadi biraz daha soyun derinizi. etin ve kemiğin kokusu çarpıcı.. atabilecek bir içimiz kalmayıncaya kadar kemirin beyninizi.. gözleriniz karanlığa sabitlenmiş.. eller sizin üzerinizde.. bırakın. sıcaklık sizi savursun başa başka dünyalara.. günah.. günah her din kitabında elbet yaptığımızın adı, günah.. şeytan aramızda ve kuyruğuyla kasıklarımıza dolanmakta.. kahkaha atın kaybolmuşlar.. gözleriniz kapalı ve ruhunuz avuçlarımdayken kahkahalarınızı anlatın bana.. bilinmedik diyarların iblisleri.. bak hepsi binlerce memesiyle sizi emzirmek için hevesli.. emin.. ananızın ak sütü gibi helal.. günahlarımızı emin.. ve bize gelecek nesil için binlerce günahkar yetiştirin.. sizi seviyorum körler ordusu.. khalkedonun fahişeleri.. ağlayın.. ağlayın ve birbirinizle yatın.. göz yaşlarınız içiniz kalmayıncaya kadar aşındırsın ciğerlerinizi.. ağlayın.. kaybettiğiniz dünya için ağlayın.. hadi.. günahsa günah.. biraz daha yanalım..

Çocuk

Koca gözlerini dikmiş bana bakıyor.. Tuhaf bir çocuk.. Saçlarını sol tara taramış.. Gözleri zeytin kara.. Beyaz tenli küçük burunlu.. Çocuk, üzgün yada mutlu değil.. Tuhaf.. Sadece bakışlarında sonsuz merak.. Herşeyi bilmek amacında besbelli.. Dünya kocaman bir oyun alanı.. Üstü başı pırıl pak.. Annesinin gözdesi.. Kaşında eski, küçük bir yara izi.. Yaramazlık, zamanında başına iş açmış.. Şimdinin sessizliği belki de ondan.. Çocuktan ayrı bir bünye.. Bakışları tuhaf.. Tek kelimesi yok geldiğinden beri.. Sadece beni süzüyor.. Ellerime ayaklarıma.. Gözlerime bakıyor.. Sakladıkalarımı ezbere biliyormuşcasına.. Çocuk.. Garip.. "Saflık var içinde" diyemeyeceğim cinsten.. Elleri ufacık.. Gözleriyle kocamanlaşıyor ve yakalıyor beni.. Sorular soruyor.. Binlerce ışıltıyla bakan gözleri.. Bana, sinir bozucu sorular soruyor.. Kaşı yara.. Gözleri koyu ve zamansız bir siyah.. Neden? Nedenleri bitmez piç kurusunun.. Neden? O kızdan neden zamansız ayrıldın ki sen.. Hani çok uğraşmıştık.. Hem neden sigaraya başladın ki.. Hani sevmezdik biz sigarayı.. İçki içmek günah değil mi.. Hem sanane ulan cüce.. Temellerim sarsılmakta.. Sinirlerim bozuk.. Çocuk minimal tavırlarla evrenini yeniden ve yeniden sorgulamakta.. Annem yaşıyor mu sahi? Çok severdim O'nu, biliyrosun.. Ben gitmeden ölmüştü annanem.. Dedem.. Hani maltepe içen.. Evet, bir o bir de Ahmet amcan.. Hatırlarsan.. Sonrası ölenler senin için çok gençtiler.. Üzgün belki.. Aslında pek de değil.. Ölümü benden daha çabuk kabullenmekte.. Turuncu ayı duruyor mu? Hala isim koymadık ona.. 25 sene ulan piç kurusu başlatma ayına.. Hem sen gerçekten.. Hem sen.. Hem ne kadar özledim ulan seni velet.. Ne çok özledim bir bilsen.. Kabullenmeyişlerim büyümek sevdasından yeminler olsun.. Yok sana bir kırgınlığım.. Ayakların hala sıcak suda küçük buruşuk hallerini alıyor mu esas sen onu söyle? Hala her banyo sonrası ellerine bakıp ihtiyar oldum ben diyor musun? Yoksa sobanın yanında havlulara sarılmış halde, annenin kokusunu içine çekmek hala o kadar güldürüyor mu seni.. Çocuk.. Ukala velet.. Hani herşeyi bilirdin geçmişimde.. Anlatsana bana mutluluğu.. Turuncu ayıyı traş etmek değil 25 yaşında hayata anlam katan.. Hadi söyle bakalım.. İhtiyaçlarımı, mutsuzluğumu gidericek cümleler söyle o çok bilmiş dilinle.. Saflığını anlat bakalım bana emanet ettiğin hayatının ırzına geçmelerine inat.. Geceleri kabuslarını bile özledim çocuk.. Geçmiş korkularım ne kadar sevecenmiş oysa.. Şimdinin karabasanları bana gün ışığında yanaşmakta.. Ah be çocuk.. Ne çok ihtiyacım var oysa sana.. Biliyorum.. Gelmelerin sonucu gitmeler ama.. Gitmesen ya.. Sinirlerimi bozsan yine.. Hiç gitmesen.. Senin dışında kalan o kadar karanlık o kadar ölüm ki.. Çocuk.. Sen beyaz teninle içime yeniden yerleşsen.. Mutlulukmuş meğer senin öznesi olduğun her fiil.. Büyüynce anlıyor insan.. Oysa bak bir seni özledim ben.. Seni.. Küçük ellerini.. Becerikli ellerini.. Annemin yanaklarını tutan.. Hayatı yakalayan ellerini.. Çocuk.. Balım çocuk.. Akıllı, zeki, şeker çocuk.. Gülüşünü özledim be çocuk.. Ne olmuş şimdi büyümüşsem.. Benim için gülemezmisin ki.. İnadını bilmezdim.. Yoksa bu bana bıraktığını kötüye kullanmamdan mı? Ama ben de istemezdim böyle olmasın.. Hadi affet be velet.. Hem sen kıramazdın kimseyi eskiden beri, kızamazdın.. Çocuk.. Sevdiğim çocuk.. Özlediğim çozuk.. Ne olursun gülsen bir daha.. Hani hiç gitmeyecekmiş gibi giyip pijamalarını yerleşsen kaburgalarımın en geniş olduğu yerin hemen altına.. Saflığım, neşem, ölümsüzlüğüm.. Yeniden ısıtsan ya kalbimi, yeniden bir "neden" versen.. Özlediğim.. Çocukluğum benim.. Ne olur ben hiç büyümesem.. Sen de gitmesen.. Ölmesem be çocuk.. Sensiz ölmesem..

benlik

tanrılaşmak.. işte böyle bir şey.. yapabilecek gücün var iken yapmamayı seçmek.. güneşi doğuran benim.. ve ay ile size aşk aşılayan.. ben.. yerlerin ve gökyüzünün efendisi.. cehennemin ateşini yakan benim... kulağınıza günahlar fısıldayan.. sizi onursuz bir hayata mahkum eden ve en sevdiklerinizi en zamansız zamanlarda avuçlarınızdan alan.. hepsi benim.. binlerce peygamberin var.. içinizde dolaşan.. ve sözlerimi size anlatan.. benim.. sizin varlığınızı yok sayıp sizin adınıza kararlar alan.. savaşları başlatan benim.. depremleri yaratan.. toplu ölümleri yaratan benim.. doğumlarda size ilk nefesi veren.. ve sizden son nefesinizi büyük bir sadakatle alan.. hepsi benim.. en zor zamanlarınızda gözünüzü dikip ruhumun derinliklerine kimsenin duyamadığı dualarınızı duyan benim.. gören ve bilen.. sizden öte bir varlık değilim belki ama sizi yaratan benim.. en karanlık sırlarınız beynimin kıvrımlarında gezinmekte.. en büyük günahlarınız ezberimde.. şeytana uymaktasınız kullarım.. sizin yalanlarınızı bilenden ve sizi her zaman görenden korkmadan şeytana uymaktasınız.. ben.. ne kadar bencil ve bir o kadar ulu.. bana gelin.. sonsuz merhamet yok.. elbet biraz acı ve göz yaşı.. ama önümde eğilin çocuklarım.. nihayetinde yapacağınız eylemi şimdi en başından kabullenin.. yada vazgeçtim siktirin gidin.. başımı derde sokmayın benim gece gece..

hadi biraz mayınlardan bahsedelim..

sakince okşuyorum cici ayakkabılarımı.. parlak deri ve yeni kurumuş cilanın kokusu.. yavaşça kokluyorum cilayı.. genzim sonsuz yangınlarda.. keyif verici.. benim cici ayakkabım.. içleri boş.. belki hiç dolmaycak kadar sonsuz görünmekte.. benim cici ayakkabılarım.. pürüzsüz ve geceden karanlık yüzeyiyle giyenin ayağına elbet katacağı ziyafet sınırsız.. benim cici ayakkabılarım.. özenmekten sıkılıp iyiki almışım sizi.. çocuğum gibi.. her gece yatmadan evvel zaman harcamalarım hep bu sahip olamamak fiilinin bana kattığı eziklikten.. cici ayakkabılarım.. ne kadar da mükemmel olurdu sahip olsaydım bir de sizi kullanacak bir çift ayağa.. yine de sorun değil inanın.. sizi seviyorum benim güzel ayakkabılarım.. ayağım gibi.. ayağım kadar çok..

cümbüş

gökküşağı kusuyorum hasret çekenlerin üzerine.. sinir bozucak kadar neşeliyim.. tuhaf içerikli binlerce rüyayı bir hizaya sokup şeytanın ırzına geçiyorum geceleri.. karabasanlar kulum köpeğim.. ellerinden bir şey gelmemekte.. en yakını düşmanlarımın tenimden içeri girip beni zehirlemeye çalışmakta.. bilmediği benlik denen şey benden geçti.. ve nefreti yalnızca kendini öldürmekte.. umursanamaz.. mutluluk.. küçük boylu fahişeler arkamdan konuşmaya çalışmakta.. beceriksiz gerdek geceleri geçmişte kalmış.. her uykum binlerce yeni nesil doğumakta.. doğurganlığımın sondan bir önceki dönemecindeyim.. üretmek lazım tekrarlamamak.. tekrar ve takrar tekrarlıyorum zihnimde hatalarımı.. affediyorum.. yakınımda yalın ayak sürünen asalakları.. onalrı da affediyorum.. hayaller besliyorum.. sultanahmet meydanında güvercinlere kur yapıp sahilden balıklarla yarışıyorum.. umrum değil doğada kaç rengin gerçekten var olmuş olma olaslığı.. yada evrenin ansıl oluştuğu umrum değil.. uyanınca uzun zamandan beri sadece işemeyi düşnüyürom.. uyurken son sigaramın tadıyla orgazmlar yaşıyorum.. boğazlarım neşe içinde kan kokusu.. seviyorum.. bir insanı hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum.. yalnız parlak kısmını deil karanlık yüzünü de hesaba katarak seviyorum dünyanın dünyevi uydusunu.. çoğalıyorum.. en yalın mahlukatlar gibi bölünerek yalınlığıma son veriyorum.. sis ve griliğin içinden hepinize selam ediyorum.. tekrar hoşgeldim..

Seni Seviyorum

Düşmeyi anlat dedi bana.. Düşmenin nasıl bir şey olduğunu.. Yaptığın hataların ardından, sana sunduğum laneti kabullenişini ve sonsuz düşüşünü anlat bana.. Binlerce yıllık kuraklıklardan ve her ölümlüyü binbir çileyle yok edecek acılardan geçtin.. Zihnine oyunlar oynadım.. Delirmen için neyim varsa yükledim sırtına.. Düşüşün anlam kazanmasın diye adını bile koymadım yalnızlığının.. Sadece fiile odaklan diye "düşmek" dedim yaptığın şeye ve sana "düşen" sıfatını ekledim kendi aklımda.. Şimdi hadi anlat dedi.. Seni en tepeye çıkardıktan sonra sonsuz yolculuğun olan düşüşe kendi elimle sunuşumdan sonra.. Neler oldu.. Anlat.. Dedi..

Binlerce yıllık bir yalınlık.. Düşüşüm sonsuz ve karanlık.. Kaç yaşındayım.. Ya da kimim bilmiyorum.. Tek bildiğim düşüşüm.. Ve yüzüme vuran sonsuzluk rüzgarı.. Yaşlanıyorum.. Farkındayım.. Düşüşüm senelerle ölçülemeyecek kadar yaşlı.. Ellerinden kaydığım bir bütünün, şimdi ufalanmak için zamana kafa tutan son parçasıyım sadece.. Yeniden ve yeniden içinin sonsuzluklarına düşüşüm.. Zihnim binlerce hikayeyle bulanmış durumda.. Gözlerim kapalı.. Ya da kapalı olduğunu sanmama yetecek kadar karanlık düştüğüm delik.. Karanlık öyle huzursuz ve yırtıcı ki.. Aydınlık eski hikayelerde anlatılan bir efsane sadece.. Bilmiyorum, en son ne zaman gerçekten hava doldurdum ciğerlerimi.. Umutsuzluk ve hayal kırıklıkları soluyorum.. Damarlarım düşmenin verdiği acıyla belli belirsiz düğümler oluşturmuş tenimin hemen dibinde.. Aslında öyle anlamsız ki düşüşüm.. Sanki yükseliyorum belki de.. Bilmiyorum.. Aşağısı ve yukarısı anlamını yitireli çok oldu.. Sadece düşüyorum..

Sen.. Büyük günahların ve sadece ziyan olmuş halkların sırtına yüklenebilecek acılarınla.. Bunca yıl.. Bunca zaman.. Ve bunca hayat.. Binlerce ölümün ve doğumunla.. Sen.. Bir parça.. Zerre belki.. Zamanla yaşıt düşüşün.. Kadim çağların en eski efsanesi.. Anlat.. Bana daha fazla anlat.. Cinayet mahaline dönen bir katil kadar umut dolu gözlerim.. Bana ölümlerini ve doğumlarını anlat.. Seni dönüştürdüğüm bu "şey" i anlat.. Yokluğa gidişin ve varlığı yeniden doğuruşunu anlat.. Binlerce umut yükleyişini, kalp denebilecek organlarına ve ardından her birini gözlerinin önünde kaybedişini.. Umutsuzluğunu anlat.. Hadi.. Artık hissizleşmiş ruhunu bana tekrar aç ve küllerinden yaradılışının hakkını vermek için bana anlat..

Düşüşün en kötü yanı.. Belki de sadece her an sona erecek diye düşündürmesi. Her an "işte bitti" diye içimden geçirişim.. Oysa yanılsamalar.. Düşüş insan elinden çıkan bir şey değil.. Tanrı başrolu kendine biçmiş.. Düşüşüm ezeli.. Sonunu beklemek düşüşten daha büyük bir işkence.. Acıların bedenime uzun zaman önce etki etmeyi bıraktı.. Ölümler gördüm.. Ruhum katlanır sandım binlercesinden sonra.. Ama sevdiklerim öldü.. Hayallerimde dostları öldürdüm ellerimle.. Kadınımı.. Ailem.. Ve gökyüzü kırmızı bir hal aldı kararmadan evvel.. Tüm umutlarım işte o kızıllıkta asılı kaldı.. Çürüdüm.. Düşerken binlerce defa çürüdüm.. Ve binlerce kere yeniden yaradıldım.. Neresi yukarısı ya da neresi aşşağısı.. Neden bu lanet.. Sonsuzluğumda ızdırabıma alışamazken.. Şimdi yeniden bir dirilişle, düştüğümün karşısına dikilmem neden..

Sen.. Soru sorabilecek kadar kutsal olamadın asla gözümde.. Düştün ve düşüşünle cennetin bir parçasını siyaha boyadın.. Ardından lanetine ağıtlar yaktı en sevdiklerim.. Ama ben senden hep nefret ettim.. Yarattığım ve nefret ettiğim tek şeydin sen.. Şimdi sadece son bir tatmin duygusu için diriltildin.. Düşüşün baki.. Af dilemek anlamsız, af dilemeyeceğini de biliyorum oysa.. Benden güçlü bir kul yarattım.. Ve sana hem taptım, hem de seninle gurur duydum.. Yarattığım en güçlü kaya.. Kendimin bile bir türlü kıramadığım.. Şimdi acın sonsuz olsun.. Düşüşün baki.. Seni seviyorum insan.. Öldüremeyecek kadar ve belkide ızdarıbın en fazlasını yükleyecek kadar çok.. Düş kulum.. Zaman tükenip tüm insanlık bana geri dönse bile sen hep bizden uzakta ve bizim içimizde düş..

Sen.. Yaradılışım ve yaradanım.. Varlığımla birlikte düşüşün baki.. Sen.. Ve ben.. Olabildiği kadar son ve olabildiği kadar sonsuz.. Sıfatsız ve anlamsız.. Oysa tüm anlamları içinde barındıracak kadar kudretli..

Seni seviyorum..

bulantı

Mavi uçan bir balona tutturdular elimi. Maviliği en eski gözyaşını içerisinde barındırmaktaydı besbelli. Ellerim kanat oldu ayaklarım tuhaf ucube pençeler. Balon elimden yükselip elimle birlikte tanrı oldu bir anda.. Gökyüzünü kapladıkça daha da heybetlenen ve gözlerini üzerimden ayıramayan bir tanrı.. Yarattığına aşık olmak yaradılışın büyük laneti. Öldürmeye kıyamadığı umutlarım vardı. Hepsi kanatlarımın altına saklanmış. Yükselmeye başladım.. Kanatlarım henüz acemi.. Burnum üşüdü.. Bir anda okyanuslar aşıp uzak kıtalara yaklaştım.. Deniz havası iyi gelir demişti yıllar evvel omzumda ağlayan bir kadın yalnızlığı için. İyi gelen sadece uzaklaşmak mıydı acaba. Soramadım intaharının ortasında.. İftahar etmek ve intahar etmek.. Yükseldim.. Sıcak hava akımları aksıklarımdan sıyrılıp insanlığa doğru ilerlerken ben kasıklarıma aşık oldum.. Ben ve kasıklarım ve beni terkedip giden sıcak hava akımı yavaş yavaş soğuduk birbirimizden.. Kasıklarım yırtıldı sandım ayrılık zor parça kopuyor bedeninden.. Gözüme ışık kaçtı.. Güneş haşmetli bir batışla bana küfürler saymakta.. Güneşe küstüm.. kasıklarım ben ve sıcak hava akımı.. Bir anda tavır yaptık güneşe.. Svümsiz orospu çocuğu.. Gözlerimi acıdığını faretmedi bile.. Önemsiz koca bir yanan kütle sadece.. Ben ve kasıklarım ve belkide artık yorulmuş kanatlarım şehrin ışıklarına aşık olduk.. Uzun isnan kuyruklarının sadece zaman kaybetmek için birbiri ardına dizildiği dizeler söyledik birbirimize.. Ben şarkılara aşık oldum oysa tek bir nota bilmeden dudaklarımı ıslattı kendi tükürüğüm.. Hiç bir müzik aletini okşamamış ellerle sarıldım sanrılarıma.. Uçmak ne yüksek irtifalı bir intahar biçimi.. Düşmeden bunca zaman nasılda dayandım.. Şaşırdık belli bir süre ben ve kasıklarım ve bizden artık iyice uzaklaşmış olan sıcak hava akımı.. Uzaklaştık.. Birbirimizden ve birbirimize yüklediğimiz sorumluluklardan uzaklaştık.. Sonra ben son tabakasında atmosferin ne tuhaf şey dedim hayat.. Ne kadar da yalan.. Soğuk iliklerime işlemiş.. Burnumda haylaz bir sümük.. Kasıklarım buz parçası.. Ay parçası geride bıraktıkalrımız.. Kapadım gözlerimi.. Kanat çırpmak büyük sorumluluk.. Dayanamadım daha fazla.. Kapadım kanatlarımı.. Gözlerim daha da üşüdü.. Göz yaşlarım mavi bir balon gördü sanki yanaklarımda.. Aktı ve yetişemedi. .Düştüm.. Öyle güzel ve sonsuz düştüm.. Ellerim ve kollarım ve bedenimden ayrı kalan her bir et parçam.. Düştüm ve benimle birlikte düştü.. Kanatlarım kapandı ve yeniden bir parça insan gibi düşündüm.. Düştüm.. Keyifle ve anlamsızca düştüm.. Yeyüzünün o hızla büyüyen parçalarına aşık oldum.. Ben ve kasıklarım ve kanatlarımın yerine yeniden gelen uzuvlarım.. Düştüm ve düşerken bile sonuma aşık oldum.. Acımadı.. Bu sefer ama gerçekten acımadı..

denenmiş

ben öldürmedim..
o bir cani..
ben öldürmedim.. kaçmalıyım ama şimdi.. ölmüş olana aslında hiçbir anne oğlum diyemezdi.. böylesi bir katil.. ama ben öldrmedim.. yemin olsun.. ölen ben yada bir başkası ellerim kanlı.. ben öldürmedim.. bir gölge.. peşime takıldı önce.. ayak sesleri gittikçe yaklaştı.. kan bulaştı ellerime kan bulaştı.. ama ben öldürmedim.. ben öldüremedim.. bir anne bana oğlum dedi.. oğlundan arda kalanlarla ben ona bir dünya yarattım.. kaçan.. hep kaçan ben ve kovalanan.. ellerim ayaklarım.. bağlanmış bir umutsuzluk kalesi.. yıkılmak dinmek bilmeyen işkence geceleri.. ben öldüremedim.. biri ona anne dedi.. oysa hiçbir evlat öyle bir kadına anne diyemezdi.. ben kaçmalıydım.. üzerim kanlı ve beni gördüğünü sanan gözler ardımdan baktı.. ben öldürmedim.. gençti esmer bir delikanlıydı.. oysa bak gözleri bir an bana nefretle baktı.. ben. ben, o an belki hiç oralarda bile değildim.. olay yeri sadece benim parmak izlerimle kaplı.. gitmeliyim.. ne olur sakla beni. kaçmama yardım et.. ben onca maktül varken, evlat olamamış bir anneyi öldüremedim.. kaçmalıyım ama.. gürültü yaklaşmakta.. ses artıyor nabzımda.. toprak kokusu bak buralara kadar gelen.. topraktan gelen toprağa dönen.. ben yapmadım.. yemin olsun.. gecenin karanlığını ben yarmadım.. beni kan tutar.. yapamam dedim.. dinlemedi elim kolum rahat durmadı.. çok geldi üstüme ama oda çok geldi.. ama ben yapmadım.. bunca çileye rağmen kanı ben akıtmadım.. kaçamamalıyım şimdi.. yardım et yakalanayım.. hiçbir annenin evladım diyemediği bir evladım.. bırak bir oğlum olmadan buralardan kaçayım..

gece

kafamda yatan bir denemeden küçük bir son belkide..


Gecenin bir yarısı. Odanın duvarında asılı olan saate iki farklı soluk eşlik etmekte.. Aralık ayı olamsına rağmen odanın penceresi açık..
Gençten bir adam. Zayıf ve biçimsiz vücuduyla yanında çıplak bir kısrak ile bozkırın derinliklerine doğru uzanmakta. Yaklaşık iki saattir gözlerini sadece kapalı tutmakta.. Aklında daha önce binlerce kere tekrarladığı senaryonun aynısı dönmekteydi. Yıllar önce bir ihantle dünyaya gözlerini açan bu parıltı şimdi olgunlaşmış ve planlı bir intikam ile soluk alıp vermekteydi.. Kadın ise herşeyden habersiz gecenin yalınlığına sağmaktaydı memelerinden çıkan gül kokusunu. Adam doğruldu.. Bir ölü mezarından nasıl doğrulursa öyle doğruldu.. Sessiz ve huzursuz.. Aşık olduğu ve sonsuz nefretini içinde tek kare renkli bir fotoğraf gibi sakladığı karısına baktı. Binlerce zorluk yaşamışlardı o ihanet gecesinden sonra.. Ama adam hep bilmezden geldi.. Kadın sadece kabuslarında sanıyordu ihanetinin fısıltılarını.. Oysa bedeli gün geçtikçe katlanarak yanıbaşında uyuyordu.. Adam doğruldu.. yılardır karısını dünyanın en mutlu insanı yapmaya çabalıyordu. Yıllardır hep "herşey mükemmel" sözünü iki dudağın arasından söküp alamaya uğraşıyordu.. Bu gece olmuştu.. Bu gece o büyük geceydi.. Bu gece bu çarşaf son defa kan ile buluşup sonra sonsuza kadar hayat denen hikayedeki rolünü devredecekti işte.. Bir başka beyaza.. Kadın kötü bir şeylerin kötü gittiğini hisseder gibi sayıkladı.. Mutluluğunu bozan yada belki bozabilecek karabasanlara kafa tutuyordu bedensiz ruhani alemlerde.. Bu dünyada ondan mutlusu olamazdı.. Geçmiş hataları tanrı tarafından bağışlanmış bir aziz gibi uzanıyordu işte son nefesini onunla vereceğini düşündüğü adamın yanıbaşında.. Mutluydu.. Herşeyden herkesten çok mutluydu..
Adam ince kemikli parmaklarıyla yatağın yanındaki komidinin çekmecesini açtı.. Baba yadigarı usturasını çıkardı.. Kadın yıllardır garipsiyordu hemen yanıbaşında keskin bir aleti barındırma çabasını.. Anlamlandıramıyor ama yinede boşverebiliyordu işte.. Adam usturayı alıp yatakta oturdu.. Etine kemiğine baktı.. Damarlarından akan sıcak kana.. Nabzını hissetti.. Bir anda gelen ve belkide yıllardır kurduğu planı berbat edecek bir ürperti uzandı omuriliğinden kasıklarına.. Toparlandı.. Keskin metali damarlarının arasına soktu.. Ve derin bir kesikle hala sıcak olan öfkesini akıttı çarşafa.. Sessizdi jiletin tende açtığı kesik.. Ve bir kesikten en fazla bu kadar kan çıkar diye düşünürdü elbet şahit olanlar.. Uzandı. Nabzıyla birlikte çarşafın rengini değiştiren yaşam sıvısına aldırmadan en sevdiği kadının yanına uzandı.. Fısıtı halinde dudaklarından son döklen "tuhaf" oldu.. Tuhaf dedi.. Ve sonra sustu.. Gözlerinin yumup son nefesiyle lanetini fısıldadı karısının kulağına.. Yatak soğudu.. İki kişiden bir kişiye düşen popülasyon yatağın kişi başına düşen ceset sayısını bir anda bire çıkarmıştı.. Kadın uyanmadı.. Sabahın ilk ışıklarını umut sanıp.. Taki mutluluğa diye gözlerini açana kadar.. Kadın uyanmadı sabahın serinliği gözlerine vurdu.. Aralamak istemedi gözlerini.. Mutlu bir rüyadan uyanmıştı.. Biraz daha şımartılması lazımdı.. Yavaşça dönüp kocasına, hafifce araladı gözlerini.. Kırmızı ne tuhaf bir renkti.. Kadın sustu..

sen

Mutlu günler yaşadığımız. Hava tam istediğimiz gibi, maddi sıkıntıları saymazsak ki umrumuz değil ezelden beri para pul nasıl mutluyuz yaşamayan bilmez. Sağlığımız gün geçtikçe düzelmekte. sana anlatamadığım bi ağrı var hala kalbimde. Biliyorum desem üzülürsün. demesem daha iyi. Oysa onca güzelliğe rağmen aklımda hep o seni omzumda ağlattığım günün laneti var. Kalbim o günden beri kanamalı bir hasta. Ellerin bak hep avcumun içinde. Umutlar sarmaş dolaş. Kan kokusu kışın açan çiçeklerle silindi gitti. Öfke nöbetleri artık imkansız. Müebbet mutluluk yaşamak zorunda kaldığımız. Seve seve boyun dar ağacına. Gülüşünle yaşlanma hayali nasıl ulu bir çınar. Gölgesi tenha mezar yeri arama kaygısı yok senin koynundan başka. Derin bir ah. Senden ayrı uyuduğum gecelere lanet. Yastık yorgan sen kokmakta. Uyumak lazım biliyorum. Uyunmuyo ki lanet. Okumak kötü bilirim kızarsında. Ama sensizlik kara büyü uykusuzluk can yakar. Gel desem gelemzsin saat olmuş gecenin kaçı. Oy ben seni ağlatmıştım bir gece aynı bu saatler. Uyusam unutsam. mutlu mesut uyansam. Gelsen be şimdi gelsen. Ölmesem sonra senin koynunda ölemesem. Özlüyorum ulan ağzımı bozdurma kadın. Günden güne ölen insanların anlayamiyacağı kadar çok doğuyorum her geçen gün. Her doğumumla bak daha da çok özlüyorum. Gel ulan sövdürme beni. Gel.. Hadi bak uyumuyorum..

ölüm

ölüm.. uzaktan ayak sesleriyle bile ürpertmekte.. gri bir gökyüzü.. çocuklar ellerindeki kanları birbirlerine sürmekte.. mahşer yeri dünyanın şu an bulunduğumuz coğrafyası.. kadınlar her doğurduklarının gözlerini bağlayıp tanrılara kurban etmekte.. tapınaklar hınca hınç dolu.. korunmasızlar ölmeli.. kılıçlar yada kalkanlar.. üzeri etle kaplanmış her metal silah görevi görmekte.. insanlar vebaya yada diğer ölümcül hastalıklara aldırış etmeden birbirlerinin etinden parça kesmekte.. doyum rakibinin kanında.. ulaşılacak haz et parçaları halinde mideye inmekte.. yeni akıtılmış kanın güzel kokusu eşliğinde boğazdan geçen düşmanın yumuşak eti.. gri gökyüzü.. güneş başka bir aleme doğru syrine devam etmekte.. eğiliyorum.. onlar gibi ben de ölümü bekliyorum belkide.. kendiminki hariç tüm insanlığın ölümü.. ellerim kan ve gözlerim kenetli.. kan kokusu.. ah doğuştan aşina olduğum.. çocuklar.. tek özellikleri daha kolay ölebilmeleri.. anne karnında yada annesiyle birlikte.. zamane katilleri ellerini kullanmakta.. makineleşmiş bir toplumun çöküşü.. çöküşüyle birlikte tüm kahramanları altında ezmekte.. tek adım ilerleyen kurtulamamışlar ordusu.. ölümün uğramadığı kaslı çevik erkekler.. elleri kan ve etten ziyade onur ve gurura bulanmış halde.. bir adım.. diz çökmekteyim.. önlerinde.. zamanın doldu kana susayan.. içimde barındırdığım.. ve belkide tek gurur kaynağım.. zaman doldu.. şimdi son bir sefer.. yasal katillere unutulmayacak son bir sürpriz.. daha bitmedi.. ve hatta bak ellerin hala kanla haşırneşirken.. gri gökyüzü.. ölen çocuklar. kan bak kan.. daha bitmedi.. ve hatta ve hatta.. yeni bile başlamakta.. görkemli bir son.. yakıştığı gibi.. gülümse..

dert bela

bu gün seni affettim tanrı.. günahların artık benim omzumda.. bu gün seni affettim.. sayısız cinayet ve ırza geçme ve hatta toplu ölümlerle son bulan hatalarını affettim.. yarattıklarından birini affetmekle başladım seni affetmeye tanrı.. tüm savaşların vebai benim üstüme.. habilin pişmanlığı yada isayı ispiyonlamanın verdiği acı.. hepsi benim.. erken doğumlar yada durduk yerde ölenler.. söz.. bütün günahların yerine ben yanmaya gönüllüyüm.. şimdi tek istediğim.. yaradılışın en büyük günahkarlığını kabul etmişken ben.. kadınımdan uzak dur.. çek kanlı ellerini üzerinden..

KADINIMA

farkındayım endişelerinin.. titreyen bacaklar yada çaresiz gözükmeler.. farkındayım hoşuna gitmiyor senin kontrolün dışında dönmeye çalışan dünya.. yüzyıllardır süregelen birlikteliğimiz.. sen anlatmadan biliyorum.. ne kadar kötü olabilir ki önümüzdeki fırtına.. göğsüm kadim çınar ağacı.. ardım sen olduktan sonra.. hadi bak yosun dediğin acıtmaz canımızı.. hem seversin ıslanmayı sen de en az benim kadar.. bu da geçecek.. söz.. tanrıya bile kafa tutarım bilirsin.. hem bak iki bacak da taşıyabilir iki bedeni.. üzülme artık sadece bana inan..









seni çok seviyorum..

La Chaim.. To Life...

hayata dair.. elimizde olanlar ve elimizden alınanlar.. elimizden alınanlara karşı koymak bizim elimizde evet.. karşı koyup yeniden geri almak.. alamiyacak kadar güçsüz durumda olduğunda ise kabullenmek.. yada hiç karşı koymadan bu gaspa baştan kabullenmek.. tanrının elimizden aldıklarını yada alabileceklerini düşününce.. La Chaim.. elimizden gelen tanrıya sövüp uzak diyarlara taşınmaksa, haydi buyrun kabullenmek ve görmezden gelmek.. oysa bir başka çıkar yol.. kabullenmek ve savaşmak dışında.. delirmek.. avazı çıktığı kadar bağarıp.. tanrnın anlayamiyacağı dillerde ona küfürler etmek.. evet.. nazdarovya küçük yaratıcım.. şerefine içmek bile büyük günaha seni de alet etmek ise.. evet nazdaraovya.. omuz omuza verip hep beraber delirmek. .delilik bu kutsal gücün sarsılmaz sistemini değiştirebilir sadce.. çünkü hakkında konuşmadığı ve cezasız dediği tek sıfat.. delilik.. kanunların bile korumaya çalıştığı yada en azından dokunamadığı.. delilik.. La Chaim.. benim küçük tanrım.. elimden alabileceklerini aldın ve gerisin almak için geçmen gereken büyük engel her daim güvendiğim deliliğim.. şimdi ayakları yere vurup şarkılar söylemek zamanı.. ihtiyar kaçmak üzere.. dünya bize kaldı.. ateşe tapmak yada sudan korkmak.. kutsal ibadet delirmek.. ve deliliğe methiyeler düzmek.. haydi.. elimizden geldiğince gürültüyle tanrıyı uyandıralım bu sabah.. sonra keyif sigarası tüm yaktığımz tütünler.. gülsene be tanrı.. bak eğlenmekte tüm iki ayaklı evrim geçirmiş yarattığın şempanzeler..

Zümrüt Ankam

ah ufaklık.. ay parçası tabiat harikası.. uykuya dalışını semevi dinler bir ayin olarak tanımlamakta.. nehirim denizim okyanusum.. derinliklerinde binlerce hazine barındıranım.. nefes alışın ve verişin.. doğumun ve ölümün.. seninle saniyelere hükmüm.. ve olası tüm infazlara güler yüzlü yürüyüşüm.. bir dünya savaşının ardından kol ve bacak toplamaktayız meydanlardan.. birleştirip tüm eklemleri dünyamızı yeniden yaratmaktayız belkide.. kafalar ve gözler ve başka başka bedenler.. içleri ruhsuz etler.. bak bir tek sen ve ben canlıyız gerisi gri ve umursanamaz.. sen ve ben ardı duman ve boran.. uyumaktasın.. tüm dünya seninle uyumakta ve zaman sen gözlerini açıncaya dek inatçı bir çocuk gibi yerinde ağlamakta.. rüyalar hayaller.. göz kapaklarının içi heyecan kırmızı.. aklım sende.. rüyalarını beklemekteyim.. kızıllık göz kapaklarından çıkıp yatağımızı kaplamakta.. oysa bak adını verebileceğimiz bir sandalyeye bile sahip değiliz.. yoklukların içinde tanrının bizi sınaması.. olmak zorunda olanlar oluyor sadece evremizde.. dünyaları onların ve onlar insan.. biz bambaşka tanrılar diyarımız bambaşka.. ve biz seviştikçe insanların üzerine yağmur yağmakta.. uyanma kadınım.. bu gece uyanma..

DÖRT DUVAR

güne özlemle başaldım.. sabaha karşı sızdığım yatak serinliği nedendir bilmem uyandığımda da aynı soğukluktaydı.. özlemle uyandım güne.. içimde bir sıkıntı.. anlam veremediğim derecede ağlamak fiilini yakın hissediyorum kendime.. rüyalarım saçma sapan ve acıklı.. henüz iki lokma bişey yemeden yarım paket sigarayı tükettim.. of çekip duruyorum.. sebepsiz yere.. uyanışımın ilk dakikalarnda pertev amcanın vefaat haberini aldım.. iyi adamdı allah rahmet eylesin.. ama şu an en yoğun duygum özlem.. başka bir şafakta üzülmeyi planlıyorum kendisine.. herşey güzelleşecek biliyorum.. bütün sıkıntılar mutluluk için.. ama sensiz tadı yok uyandıktan sonra yatakta doğrulup sabahın ilk sigarasını aramanın.. sanırım üzerimde bir tabaka kaplı.. gün ışığını içeri sızdırmayan.. üşümüyorum.. sadece özlüyorum..

HAYAT

kıvrak kalçalı bir sonbahar yalnızlığında eminönünden sirkeciye doğru yürüyordu.. yağmurun hoyrat bir gecesinden, burunlara sokulmak istenen bir yosun kokusu vardı sadece yolunun üzerinde.. henüz dükkanlar kepenk açmamıştı ve bir yerlere geç kalması gerekenler, henüz yataklarının huzurunu yalın bırakamamışlardı.. yürüyordu.. gecelik bir iş için çıktığı ve sadece cebi dolgunların girebildiği, ev denen dört oda çile hanesine.. önümüzdeki hafta doğumgünüydü.. kutlama beklentisi tabikide yoktu.. ama yine de düşünmesi için yeterliydi, bu yeni bir senenin kapısına dayanmış olduğu gerçeği.. düşünüyordu.. o ve yürüdüğü yol ve burnuna gelen yosun kokusu.. belki onlar da kendinden bile habersiz aynı şeyi düşünüyorlardı.. daha onaltısında ilk tecavüzüne uğramıştı.. büyük şehirde değil trakyanın güzide köylerinden birinde.. çocukluğunu bir elma bahçesindeki dallardan birine takıvermişti.. köy yerinde kendini savunma namına yapabileceği tek şey "ölüm" olduğu için bir başka ölümvari sona kaçmaya kaptırdı kendini.. umutlarıda kızlığı gibi bir kan pıhtısıyla birlikte köyünün o elma ağacında asılı kalmıştı oysa.. umutsuz ve beş parasız düştüğü en büyük ve en yakın şehrin asfalt insafsızlıkalrında çok yardım eliyle karşılaştı.. sağolsun bütün testis sahibi canlılar kendisinin etinden parça aldıkça ona daha iyi davranıyorlardı.. ve küçük yaşının düşüncesizliğiyle hoşuna giden bu allah vergisi kolaylık önce onurunu sonra yavaş yavaş insanlığının bir kısmını koparıp aldı.. yürüyordu işte.. kadere bir şeyler yüklemenin ikiyüzlülük olduğunun o da farkındaydı.. ama suçlayacak kadar büyük bir tanrıya sahip değildi.. inceden bir sövdü kaderine.. dizleri sızlıyordu.. yorgunluğu kasıklarından diz kapaklarına inmeye başlamıştı.. o geceki sahibinin onu kokainle beslemesi ve biraz da paf küf sendromunun ardıdnan etin tadına varması çok sürmemişti.. sonra komidin üstü dolar sahnesinin ardından yollara düşmüştü yine.. yorgundu.. her ırzına geçilen kadın kadar yorgundu.. bunu parayla yapması yorgunluğundan bir şeyler götürmüyordu.. yürüyordu.. hayaller şu an çağırsa gelemiyecek kadar çürümüş bir elma ağacının dallarında kalmıştı.. dalgınlığı ve mutsuzluğu içinde farkedemedi... bedenleri farketmemeye kendini alıştıralı o kadar uzun zaman olmuştu ki.. içinde veya dışında.. hiç bir et parçası artık o kadar da ilgisini çekmiyordu.. oysa o da kadındı ve o da aşık olmuştu.. parası çıkışmadı diye satıcısı izin vermemişti sevgilisiyle görüşmesine ya.. olsundu.. çocuk, mesleğinden habersiz vurulmuştu.. onun da gidişiyle beden denen olgudan iyice soğumuştu.. belkide sadece uykusuzdu.. farkedemedi işte.. karşıdan gelen kendinden 10 santim daha uzun bir testis sahibine hızlıca çarptı.. gençten delikanlı.. önce yüzüne baktı.. sonra sigarasından bir nefes alıp bıraktığı yerden tendon hareketlerine devam etti.. bir de içinden yeni aldığı 100 liralık spor ayakkabılarını çamur yapan hatuna inceden sövdü.. - OROSPU...

PEH PEH..

Bu sefer biraz fazla zorliyacam.. dere.. ıslak çocuklarıyla önümde ilerlemekte.. dere.. tuhaf bir akis sergilemekte.. ıslak.. ben eller ve yüzler nezninde haddinde fazla ıslak.. dere.. önümden ağır aksak kıvrak kalçalı kadınlar.. dere akdınım gibi.. tuhaf ve kayaları ezerek geçmekte.. düşüyorum.. oluyorum dere.. akıyorum.. kadınım yanımda değil.. ıslaklık bedenimden taşmakta.. kayalar benden değil.. şeffaf dere.. içinde binlerce balık.. aklım gidip gelmekte.. özlemini duyduğum her şey bu dere.. bak baldırı çıplak çocuklar içime girmekte.. çevremiz hep iyilik güzellik.. kadınım dereyle birlikte ağır ağır ilerlemekte.. sesimiz çok yüksek.. doyumsuzluğumuz duyulmamakta.. dört yanımız koyun sürüsü.. bizden habersiz.. dere olmak ne demek ondan habersiz.. dere.. nasıl güzel ve uçsuz gibi gözüksede.. ah kadınım.. kıvrak kalçalı sivri dilli.. az kalp kıran.. onların adetleri farklı dere.. işerler üzerimize.. aman ha aman.. durmadan dere.. akıtıyoruz.. saflık inceden içimize içerilerimize.. eski dostar diplerimizde boğulmuş bak yüzleri bembeyaz ve geçmişe doğru inlemekte.. ellerimiz bağlı kedi yavrusu gece yatak odaları.. dere ben yuvarlanıyorum aman ha dere.. ıslandık haddimiz haddini aşmakta.. yahu ben ne bileydim bu düzlüğün adetlerini.. dere kirlenmekte.. zorluyo beni dere.. akıntı dizi geçmekte.. hadi kaptıralım gidelim.. nereleri çizik keskin kayalar yüzünden cildimizde.. dere.. ak ulan dere.. daha da güçlen vur beni.. vur beni.. vur dere.. iyice köpür sesimi duyur dere.. kadın nerede.. kadın.. kadınım nerede.. ah evet dere.. için ne güzel ne soğuk e ne kadar ben.. içimiz dere.. bizim demek ne güzel.. kadınımız dere.. bak ayakları şimdi yavaşça içimize işlemekte.. evet erken boşaldım hayatımın bu köşesine.. dere.. ak ve temizle..

KAN KOKUSU

kan kokusu.. vurgusu şu an mevcut tarihimizin.. kan kokusu.. bileklerim boydan boya insanlığa kesik.. kalp ve damar hastalıkları mevcut yufka yürekli bünyelerde.. kan kokusu.. her doğumla birlikte genzimize kazınan ve cehaletle birlikte ellerimize bulaşan.. bak, kan kokusu.. nasıl ihtiyacımız var bu bilinçli öfke nöbetlerine.. bir diğerinin kanının kokusu.. keskin ve rahatsızlık verecek kadar huzurlu.. kızıl ve sonsuz olmayan bir zaman çizgisinde.. kasıklardan sızan da, yüreği delip fışkıran da.. bak.. nasıl ihtiyacımız var biraz daha can almaya.. kan kokusu.. öyle bin bela uyuşturucu müptelası.. ellerimiz titremekte.. gözümüz öyle maviye ve yeşile bürünmüş doğayı seçememekte.. kan kokusu.. rengi, tadı.. temsil ettikleri.. nasıl acıkmışız oysa.. kan ile birlikte gelen atasözleri ve ardından yakılan feryat figan kan tadında türküleri.. ah bak nasıl huzurlu.. elleri kanlı her adem evladı.. açlık dinmeyecek boyutlarında.. sen, o ve bir sonraki.. dökün bak bağırsaklarınız dışarda daha şirin.. yada ellerim sizin hayallerinizi mahfetmeden nasıl da huzursuz.. hadi bak öldürelim birbirimizi.. hiç bişey yapamazsak sakat bırakalım.. ne olur, ne olmaz bir taş da biz atalım can çekişenin kafasına.. ölüm mutlak son.. koşalım koşturalım.. yetişip geçelim.. çılgınlık diz boyu.. ama bak, kan kokusu.. nasılda huzurlu.. bir koca ohh çekip, sigaramızı ateşleyelim sonra.. keyif.. keyfe keder ziyadesiyle öldürmeler.. bak ufka, o yanıp sönen alevler.. hep aslında buram buram kan kokusu.. öldürense nasılda mutlu..

GELDİLER

düşüyorum.. deli beyin.. ne yapacağı belirsiz.. düşüyorum.. tutunacak bir dal.. sen ve senden gelen.. bak hala düşüyorum.. sebepsiz intahar çabası bendeki.. biliyorum.. ama uğruna feda edilecek bir kimim varsa eğer.. senden kalan.. sen.. düşüyorum ben.. oysa bak bi adım mesafe.. yetişsen yada yetişmek istesen.. fena düşüyorum.. gel tut sen hadi yine ellerimden.. de yahu bok mu var ben niye düşüyorum.. bi sor kendine dimi.. yok yok.. sorgusuz sualsiz düşüyorum.. elin herifi canımı sıkmakta.. umursammakla umursamak arasında.. yahu kadın ben düşüyoum.. bide sen yoksun ya bazen feci üşüyorum..

BAYRAK

çocuklarım öldü benim.. daha yirmisinde fidan.. 13 çocuğum.. gözleri umut dolu.. vatan toprağının hangi köşesinde yere düştüklerinin önemi yok.. çocuklarım öldü.. görseniz ne yiğit ne yakışıklıydılar oysa.. kürdü, türkü, çerkezi.. kökeni belirsiz 13 çocuğum öldü.. bir o kadarı can çekişmekte.. anaları farklı babaları farklı.. aslen benim çocuğum düştü toprağa.. daha yaşayamamıştı oysa doya doya.. 13 çoğum düştü toprağa.. vatanın hangi köşesi kimin umrunda.. asker mi sivil mi kimin umrunda.. daha yirmisinde 13 fidan.. elleri sevdiklerinin gül memesine değemeden belki.. değdi toprağa.. ne ırkçı söylevler ne vatan millet sakarya propagandası.. 13 çocuğum düştü toprağa.. daha söyleyecek sözü yok ciğerinde nefes kalmayanın.. 13 çocuğum düştü toprağa.. kürdü lazı çerkezi.. anadolu şimdi yıkılsa kalksa.. olmadı kıyamet kopsa.. 13 çocuğum daha yirmisini görmeden düştü toprağa.. analarım.. başımız sağolsun..

Delilik..

Çığrından çıkmış bir delilik.. Odadan çıktım.. Sağım solum et parçası.. Elleri yüzleri tuhaf renklerde insanlar.. Geziyorlar.. Duruyorlar.. Bana bakıyorlar.. Tuhaf.. Tuhaf diyorlar benim için.. Nedensiz.. Sonra duvarlar.. İnsanlara çok benziyorlar.. Rekleri ama daha gri.. Camlar falan var.. İnsanların camı yok.. Çok toz tutar.. Sonra yürüyorum.. Oda artık çok arkamda.. Güvenilir topraklardan çıkmışım bir kere.. İnsanlar değişiyor.. Dışarı açıldıkça, insanlar da değişiyor.. Bana bakıyorlar hala.. Suratım onlara yabancı.. Biliyorum.. Küçük çığlıklar atıyorum.. 'Kurtarın beni' diye.. Biri geliyor.. 'Neyin var' diyor.. 'Gitsene be' diyorum.. Ne biçim soru o ?.. Suratı çok fena kırmızı.. Terliyor insanlar.. Bu renkleri alabilmek için terliyor.. Ben rahatsız oluyorum bu durumda.. Ağaçlar falan hep normal ama.. Böyle olamamsı lazım oysa.. Her şeye bulaşmış enfeksiyon.. İnsanlar yürümeye çalışıyorlar.. Ama hepsi farklı yollara.. İnsanlar çok acayip.. Yavruları falan var.. Ürüyolar.. Ben de onalarla yürüyeyim diyorum.. Sevmiyorum ama onları.. Biri geliyor, 'bizde seni sevmedik' diyor.. Ben çok korkuyorum.. Ulan bunlar bana bişey yapar mı diye ?.. Ama rahatsızlar, insanlar.. Tersten konuşuyorlar.. Garip cümleler söylüyorlar.. Bana 'su istermisin' diyor biri.. 'Fena mı hissediyorsun..' Diyorum ki.. 'Kasıkalrımda bir ağrı var..' 'Sanırım erken doğum yapıyorum' diyorum.. Suratıma bakıyor.. 'Sakalın uzamış' diyor.. Ben çok utanıyorum.. Sakallı bir anne olmak ne kadar zor.. Sonra insanlar hala daha yürüyolar.. İnsanlar çok tuhaf.. Birbirlerine tükürüyorlar.. Küfür ediyorlar.. İçlerinden derileri kırışmış olanalar daha çabuk ölüyor.. Ben üzülüyorum.. Onlar daha da renksiz.. Elleri yüzleri daha güzel.. Ama ölünce hepsinin sorunları da gidiyor.. Yüzleri çok acayip huzur.. Ben insanları tuhaf buluyorum.. Onlar hep yürüyor.. Ben koşayım diyorum.. Ama insanlar tutuyorlar beni.. Sonra odama gideyim diyorum.. Kaçayim buralardan.. Odama gidiyorum.. Odamı da gasp etmişler.. İçerde birileri birilerine vücut sıvısı veriyor.. Çok ürüyor bu insanlar.. Benim odamda bile ürüyorlar.. Ben insanlarla konuşmak istiyorum.. Ama dilim dönmüyor.. Dilim tam 7 metre.. Ağzım genişliyor.. Gülüyorum.. Sonra ağaçlara gidiyorum.. Ağaçlar hep tuhaf.. Salanıyorlar.. Ve acayip sesler çıkartıp beni karşılıyolar.. Ağaçlara sarılıyorum.. İsnanlar beni ayıplıyor.. Ben insanlara ağaç diyorum.. Onlar beni soyutluyor.. Ben onları ve ağaçları hiç sevmiyorum..

TOZ

ihtiyar karşımda.. elleri buruşuk.. ruhunun pek çok yeri sargılı.. zamanında alkolikte olmuş uyuşturucuyu da tatmış.. şimdi tövbeli.. haftada bir inceden rakı sofrası ve günde el sarması sigarasından bir tabaka en fazla.. yılların çamurundan titremekte elleri.. gözleri uzaklara mühürlü.. anlatmaz dediler.. susar.. bir kadehe haykırır ki gözlerin dolar.. karşısına geçtim.. yılların cumhuriyet meyhanesi.. merdiven yanı.. pek garsonun bulaşamdığı züğürt masası.. elleri buruş buruş.. her bir çukurunda bir hatıra saklı.. yüzü bin yıllık roman.. başrolün ismi kadın.. buzsuz rakı peşinde.. garson aksiliğinden bıkmış.. ama kıyamıyor baba yadigarı müşteriye.. hani kapayın ulan bu gece müşteri sokmayın dese hatrından tek kelime çıkmaz dudaklarından.. garson gençten çocuk.. neşeli daha umut dolu.. ismi mecit.. köse desen değil.. yer yer aralık sakalları.. elbet oda güzel bir annenin evladı.. ama macitcim.. buzsuz getir rakıları.. biraz beyaz peynirde koyun tadı var diye sövdü derinden.. koyunu sevmezmiş.. yeni öğrendim.. haklısın bey amca.. sanki içtiği rakı değilde gül annenin kızılcık şerbeti.. boğazından akışına hayran olayım.. elleri titremekte dudakları sabit kiremit kırmızı.. pek çok leke bak hayatıyla birlikte derisinde.. acınası haller değil bunlar yanlış anlaşılmasın.. yanlışın yalın hali kadehlere doldurttuğu.. kimin kimsen yokmu dedim.. kimin kimsesi yoktur ki dedi.. yokluk.. bazen varlığımın ırzına geçen.. bak bi kadın vardı.. 50 sene evvel.. görsen gül memeli.. teni cennet kokusu.. ben sevdim.. o sevdi.. çok seviştik.. pera şahit.. yıl oldu.. bende metelik yok.. kadın yol almak ister.. bizim küheylan çöktü kalkmaz.. babası puşt ki ne puşt.. verdiler uzun ismaile.. ismail yakışıklı.. ismail okumuş.. hem ismailin var altında 56 model fiyakalı arabası.. lafın kısası ismailin şeyi lira bazında benimkinden iri çıkınca.. ben kuyruğu kıstırmış it gibi dönüp işedim kendi yuvama.. ismail şimdi ölmüş kim bilir kadın ne halde.. sorsam ne sormasam ne.. macit, babanın şarap çanağına.. iki kuruş keyif var etme içine.. macit tüysüz demiştim ya.. yüzü inceden beyaz.. sevgilisi var.. anlattığına göre liseden terk.. güzel kızmış vesselem.. ama hangimiz çirkini soktuki yatağa.. ihtiyarın hikayesinin sonu belli belirsiz.. hep yutmaya alıştığı küfürleri ciğerinde.. sert bir öksürük az biraz balgam tadı.. gözleri kapalı.. başka tarafa bakayım dedim.. alınmasın rakının ehli.. ağlamak erkekte daha bi ağır.. daha bir acı..bir iki burun silme sesi.. toparlandım demenin delikanlılığa yedirilmiş motifini bürünmüş bir öksürük.. öyle işte dedi.. sen yaşlardaydım.. ben sevdim ismail aldı.. ismail uzun boylu zengin.. ismail girişken ruh sahibi.. ismailin anasını bacısını eşşekler kovalasın emi.. ölmüşe sövdük beraber.. rahataladık.. bir daha sövdük.. isim vermedi.. ağladı.. ağlamadı biraz baktı.. yavaştan hayırlar dileyip uzaklaştı.. ayaklarım taşıyamadı.. kalbim sızladı.. ihtiyarlığı kabul etmemenin verdiği yüz yıllık hüzün.. giden yada kalan.. mecit boşları topladı.. mecit ağladı.. sonra yaylı tambur sesi.. oturalı buraya olmuş en az 50 sene.. kalkmaya takat mi kaldı..

DUTLAR

beyaz dutlar çok güzelmiş.. tuhaf.. rüzgar buram buram mutluluk taşımakta.. saygısız köpek.. bastığı yere dikkat etmeyen.. elbet acelesi var.. elbet hayat hızlı.. elbet sen ve ben.. sonre dutlar nasıl da güzel.. uzun ve ıslak geceler.. yeşil.. odamız haddinden fazla yeşil.. bıraksalar çiçek acacaz.. o derece eflatun ve bilinmeyen turuncu.. geçmiş aşırı yüksek ve tırmanması zor umutlar.. eriş.. uzan.. yatak sessiz.. sen ben ve dut tadı damağımız.. rüzgar başka neler taşımakta.. sessizlik.. koşturmakta bak bütün tenhalar.. dünya değişmekte.. sen ve ben.. neresinde kaldıpımız önemlimi. bak altımız hep gölge.. keyif pezevenkleri barınmakta.. uzaklaştık.. çok değil bir nefes.. yakınımızdan görenler daha yakından.. burda olan elbet buralarda.. sen ve ben.. beyaz eşya dükkanları.. bak aklımda katalog fiyatları.. sonra taştan yollar.. beyaz dutlar.. dört yanımız meyve sepeti.. hayali şarap yudumlamalar.. sen ve ben.. aynı dıdaktan farklı şişelerden içebilirken.. bak .. kenan izmirde.. sıkılasım yokmuş demekki geçmişe.. hem gölgelik hala daha iyice şeffaflaşmış ayaklarımızın altında kalan bölge.. koşuyolu.. tuhaf.. her yer insan.. her yer yalınlaşmalar.. derim derinin altı.. fazla nefessiz bu yatak.. manzara beyaz cennet memeler.. sen ve ben ve birde memeler.. oysa beyaz.. dutlar.. dut.. ve beyaz.. çok güzel.. yarın.. sonra ne heyecanlı.. aile baskısı.. altına işeyebilmek bu yaşta.. nasıl olurdu ki..

VİRAL

hadi gerçeği görelim biraz.. hani kendimizi sakladığımız ana rahmi korunaklığındaki yalanlarımızdan sıyrılıp biraz da gerçekleri görelim.. mesela barıştan söz eden yok çevremizde.. yakmak yıkmak yok etmek taraftarı nefes alabilen her canlı.. daha konuşmaya yeni başlamış anlamlı cümle kurabilen insan yavruları bile bişeyleri bozmaktan yada yok etmekten yana.. toplum sınırsız tüketimle sınırsız tükenim arasına sıkışmış durumda.. kadınlar 16sına gelmeden lezbiyen oluyor ve erkekler efemine tavıralarla daha fazla ilgi çekeceğini düşünüyor.. oysa eşcinselliğin suç sayılmadığı toplumumuzda sınırsız üreme artık cinsiyetler arasında olmaktan çıkıp sadece ve sadece beden üzerindeki deliklerle isimlendirilmekte.. sonra kimse eşit olmaktan yada eşitiyle takılmaktan yana deği.. mutlak amaç bir boy üstte olup alttakini ezmek.. veya kendinden daha niteliklileri alıp yanına daha da yücelmek.. hep bir savaş.. başkasının ciğerlerinden çalmazsak nefes bile alamiyacağımızı sanmaktayız.. en yakınımızı satıp yüzüne güldüklerimizi arkasından vurabilriz.. evet biz insanız.. dünyanın acınası süper gücü.. ilk işi kendin yok etmek olan bir virüs.. nasıl iğrenç kokuyoruz bir bilseniz.. nefret kokuyoruz buram buram.. hırs, kıskançlık.. elimiz yüzümüz çekememezliğin verdiği o hafif kırmızı renkle al al olmuş.. ifrit oluyorz.. yada öfke nöbetleri geçiriyoruz başkalarının ritmik beden hareketlerine.. ah oysa insanız.. bir sıkımlık canı olan ve aklından başka kullanacak silahı olmayan.. neyin peşindeyiz gerçekten.. daha fazla para daha fazla hakimiyet yada daha fazla sex mi.. hayır.. insan olmak başlı başına hastalık bilincindeyim.. insanlık hastalığı bedenimizi ele geçiren.. sövmek yakmak yıkmak.. hepsi genetiğimizde.. evet.. kimse barıştan söz etmiyor.. özellikle ben.. size karşı..

YAZ

yaz dedi bana.. durmadan dinlenmeden yaz.. beynin kulaklarından akana kadar düşün.. rüyalar kabuslar karabasanlar.. yaz, sen sadece yaz.. anlatmak için yazma ama.. anlamaları için asla.. sen yazmak için yaz.. okuyan anlamasın ve bakanlar görmesin.. sen yaz, sadece yaşayanlar bilsin diye yaz dedi.. yazdım.. kan mürekkep hayat gözyaşı.. sayfa defter incir yaprağı.. en kuytularımdan küçük toprak parçalarını alıp, koca kıtalara döüştürdüm.. fidan kocaman bir ağaç boynu bükük ve gölgesi sadece zemine nüfus etmekteyken.. ben sen ve yazdıklarım bak ne kadar da uzak.. yaz demişti.. yazabildiğin kadar yaz.. rengi anlat.. tadı sesi.. yada ne biliim anlayamayacakları her şeyi yaz.. anlatmaya kalkma.. binlerce yıldır anlayamadılar.. gene anlayamazlar.. sen sadece yaz..
kuytu güneş yanıkları vardı oysa memelerinin kaburgalarınla birleştiği ten yokuşlarında.. her bir cümlemi tane tane okunmayacak kadar iç içe kazıdım ruhuna.. yaz demişti bir kere.. sadece yaz.. şimdi bak defter kalem taş plak.. aynı nakarat hep fonda aynı nakarat.. gitmeliyimler ve gelememler.. olumsuzluklar bukadar yakın mı yakınıma.. sen yaz demişti oysa.. aşkını nefretini doğumlarını ve her gün binlerce ölümlerini yaz.. kendi tarihini yazabildiğin kadar yükseklere yaz.. okumaya çabalamak bile çabanın kendisi sayılsın.. kimsenin okumayacağı ve okuyamayacğı şeyler yaz.. bir yağmur ormanında devrilen bir ağaç edasıyla gözle görünme ve yok sayıl.. ama gürültünle yaz dedi.. yazmak.. ibadet.. oruç namaz bilinmedik dinsel öğelerle dalga geçercesine yaz.. kendi erken boşalmalarını.. aldatılmışlıklarını hayal kırıklıkalrını yaz.. ölmemiş babana fatihalar oku hep yanında olanları sanki gitmiş gibi yaz.. kendine karkterden noksan davranıp ve ruhsuz bir piç kurusu gibi yaz.. sen sadece yaz dedi.. biliyorum.. bir ses yada bir görüntüyü değil.. hayatın kendisini yaz.. tek bir pencereden bakarak tamamını anlamaya çalışma, en tepesinden düşerken manzaranın.. daha ölmeden ölümü yaz... denedim.. beceremedim.. oysa beceriksizliğini de yaz demişti.. becerilerinin olmadığı yerde icgüdünle yaz.. sadece yürümekle kalma yürürken kasıkların ol ayakların ol. ruhunu kalbinde değil bir gaz birikintisinin hapsolduğu bağırsaklarında da hissederek yaz.. yazdım.. ölümü doğumu yitirmeyi yazdım.. şimdi yazmaktan yorulunca.. bak dedi.. yazdıkalrına bir de şimdi bak.. yazmaktan kaldırıp başımı.. hissettim.. gidişleri ve bir daha hiç dönmeyişleri.. yaz diyen yok artık.. sus.. şimdi sus.. sadece yaz.. sessizliği yaz..

HAHAYT..

köyümün delisiyim.. güzellikte birinciyim.. bahçeye deve girmiş pişirip yedik.. eğleniyorum günce.. sağım sarımsak solum pek sert.. acayip devrimsel semptomlar sergilemekte vücudumun salgı salgılayabilen salgısal bezleri.. bana bak günce.. binbir türlü adam barındıysun.. tuhaf içerikler gözümün önünde.. herkes dert tasa.. herkes ergenlik sivilcesi.. gece yatıyosun pırıl pak sıfatın.. sabah bir ikizinle uyanıyosun belli belirsiz gerdeklere.. yav günlük.. şurası kırışmış hayatın.. bazı yerlerde ise meyve suyu lekesi.. bol votka lütfen.. o değilde beyaz sayfalar.. ne kadar saçma gri sabahlar.. ne işi var hatunun cam kenarında.. yada camın ilişkimizde yeri nerede.. bu yazıyı silecem tabikide günce.. 12den sonraya saklamaktayım kendimi.. uzan uzan.. biraz daha uzan.. beyaz bacaklar ve yerinde bulunmayan arsız duygular.. şöyle yanaşayım yanınıza.. ah ne de bereketsiz bahar vakti bağ bahçe dal limon.. limon ne lan.. geliverdi aklıma işte.. yemesini sevenlere selamlar.. büzüştü belli belirsiz rüzgar kıvrımları.. geçişin gelişin ve gidişin.. selam olsun..

ELMA

ah kadınlar dert bela.. binbir çile.. üreme potansiyeline sahip olduktan hemen sonra çıkmış savaşlar.. sonra bak martılar ne kadar yumuşak.. kadınlar diyorduk pardon.. başka yönlere yöneltmeden ilgimizi üreyebilen ve doğurganlığının doruğunda kadınlar.. nereden bilir acaba her büyük göğüslü kimden ne doğurabileceğini.. şuradan sapıcaz evet.. sapkınlık diyorduk değil mi.. savaşların sebepleri kadınlar.. bir insan bir insanı bir vajinadan başka ne için öldürebilir ki dünyada.. namus falan bak bunların bütün biçimlenişi hep kasıklardan başlamakta.. siz ne sandınız yoksa beyim.. evet tam burası. uzlaşmak uzaklaşmakla bastırılıyor günümüzde aslında.. kadınlar.. kadınım sen ayrı dur sürüden, bunlar azıtmış sağa sola sataşmakta.. neyse sizden bahsedelim birazda.. kaç yaşına varmadan farkettiniz üremeniz gerektiğini ve bunun için savaşların sizi beklediğini.. hımm.. şuralar ve buralar hep bizimdi aslında, bir adet kanamasında adete uygun olarak tükettik.. tükenmesi gerekliydi.. pek adetten değilken erkek düyasında iç çamaşırı yada çarşafdaki kan.. nedendir bilinmez her erkek ilk onu aramakta.. hımm kıyaslanma korkusu.. beceriksiz, erken boşalan hemcinslerimle dolmuş sanırım dörtbiryanımız.. kadın bak sonra başımı yeme seninle alakası yok bu kısmın.. ama tüm kadınlar anne oluncaya kadar biraz hafifmeşrep sanırım.. sert söyleyemedim.. anneye laf yok kutsal.. kaç dil bilirim aklın şaşar.. pek çok dilde ana avrat dümdüz.. avratın düzlenmesi beceremediğimiz işmiki başkaları girmiş aramıza.. zamanın çocukları, piç gibi bişey sanırım zamandan çıkmış.. kontrol artık kontrolsüzlerin elinde.. eli belinde şimdi kusar buralara bilmemiz veya görmemiz gerektiğini düşündüğü sindirilmişleri.. sen köşede duran ne kadar şiddetli haykırırsan uyandırabilirsin bizi.. bağır biraz daha yükselt.. performansın göz doldurmakta.. ezan mı okunmakta.. hımm din savaşlarını çıkaranda kadınar.. hay bela ve lanet.. neler peşinde bunları çıkaranlar.. sanıyormusunuz uyurken hepsi melek.. ah yanılırsın çocuk... kule dibi genelevlerine benzer her gece, masum yatak odaları ışık kapandıktan sonra.. siz divan yayı eskitmeyi ne zaman öğrendiniz ulan.. kimler üremekte şu an ışıkları sönük istanbulda.. kadınlar iyi güzel ve benden büyük memeliler.. saygı duyarım iyiliklerine, güzelliklerine ve en çok da memelerine.. ama kadınım.. ah sadece benim olan kadınım.. sen biraz kenarda dur... bu sefer boynudnan öpmiyeceğim..